‘'Kubbeler ‘Hûu' çeker, minareler secdede, kullar sarsýlýr..'

Evet, aynen böyle..

Geçen hafta baþýnda, 'Deprem Bölgeleri'ni, 5-6 günlük bir zaman diliminde, yakýndan görmek niyetiyle Ýstanbul'dan çýkýp, Ankara- Gölbaþý üzerinden, Kýrþehir ve Kayseri'ye vardýk. Orada biraz mola verip, yola koyulduk.

Yol boyunda Kayseri'den itibaren bazý binalarýn gövdesindeki yarýklardan depremin ilk göze çarpan izleriyle karþýlaþtýk. Ama güzergâh boyundaki daðlarýn tepelerini kar örtüsü dýþýnda her þeyin üstüne bir karanlýk- aðýrlýk çöküyordu. Maraþ'ýn Göksun ilçesine vardýðýmýzda, ortalýðý aðýr bir akþam karanlýðýnýn teslim aldýðý görülüyordu. Ortalýkta kimse gözükmüyordu.

Motorlu taþýtý veya imkâný olan herkesin, sonu gelmeyen artçý depremlerin ürkütücü devamýndan dolayý baþka yerlere gittiði anlaþýlýyordu. Akþam namazý için bir câmiin önünde durduðumuzda, câmiin dýþ avlu-giriþ kapýsýndaki, 'Câmimiz, deprem hasarý dolayýsýyla ibadete kapalýdýr..' yazýsý karþýlýyordu bizi.. Baþýmýzý yukarý kaldýrdýðýmýzda Câmiin kubbesinin çöktüðünü ve minaresinin yarýsýnda kadar yýkýldýðýný o zaman fark ediyorduk..

Aklýma hemen, Kasým-1999'daki Düzce Depremi sýrasýnda Kaynaþlý ilçesindeki büyük câmide cemaat yatsý namazýndayken, minarelerin kubbe üstüne yýkýlmasý ve kubbenin de cemaatin üstüne çökmesi ve 100'den fazla insanýn dünya hayatýna o ibadet halinde vedâ ediþleri ve de, Sezen Aksu isimli bir kadýn þarkýcýnýn, Bekir Sýdký Erdoðan'ýn þiirinden bestelediði ilginç bir müzikli aðýt çalýþmasý gelmiþti. Bunu arkadaþlara söylediðimde, arabanýn þoförlüðünü nöbetleþe yapan arkadaþlardan birisi, hemen 'Zelzele' isimli ve duygu yüklü ve de neredeyse ilâhî'leri tedaî ettiren/ çaðrýþtýran o 'müzikal aðýt'ý cep telefonundan indirip dinletti.. Doðrusu, oldukça etkileyici ve sanatkârane olmuþ..

(Merhûm Bekir Sýdký Erdoðan'ýn 'ZELZELE' þiirinin tamamý da þöyle: )

'Bu gece þehirde bir tevekkül var,

Can alýþ-veriþte, her taraf pazar...

Ayaklar altýnda sabaha kadar,

Kubbeler 'Hû' çeker, kullar sallanýr

Bu nasýl ibadet, kimin çaðrýsý?

Bütün bakýþlarda safran sarýsý,

Evler secde etmiþ, gece yarýsý,

Odalar 'Hû' çeker, holler sallanýr.

Ne ser'den haber var artýk, ne yârdan

Göz gözü görmüyor, topraktan, kar'dan,

Telgraf telgraf ayrýlýklardan,

Direkler 'Hû' çeker, teller sallanýr.

Nedir toprakta bu iniþ, bu kalkýþ,

Bir tarafta ecel, bir tarafta kýþ,

Bütün bahçelerde ayin baþlamýþ,

Aðaçlar 'Hû' çeker, dallar sallanýr.'

Bu þiirin tamamý, deprem bölgesinde aðaçlara varýncaya kadar, aþaðý-yukarý hemen her þeyin, bu þiirde anlatýldýðý gibi sallanýp sarsýldýðý; secde edercesine yere kapaklandýðý manzaralarda görmek mümkündü..

Ýlk akþamýn ileri saatlerinde Maraþ'ý gece yarýsý da olsa görmek, bize ayrý bir tablo sergiliyordu.. Onun için, gündüz gözüyle de tekrar görmeyi ümide ederek, gecenin ileri saatlerinde Maraþ caddelerinde dolaþtýk.. Þehrin Ahýr Daðý eteklerinde ve Mercimektepe taraflarýndaki yüksekliklerinde bulunan mahallelerin sokak lambalarý yanýyordu. Ama onun dýþýnda, Maraþ'ýn üçte ikisi karanlýktaydý..

Maraþ'ta, (1515'lerde) Osmanlý Devleti içindeki yerini alan Dulkadiroðlularý Beyliði'nden kalma 500 kadar iþ yerinden oluþan ve 4-5 yýl öncelerde ziyaret ettiðim ve çeþitli el san'atlarýnýn merkezi olduðunu ve küçük zanaat erbabýnýn odaklandýðýný bildiðim ve görmeye deðer Maraþ Çarþýsý da yerle bir olmuþtu..

Kezâ Mercimektepe'de 15 yýl öncelerde yapýlan görkemli Abdulhamid Han Câmii de ibadete kapalýydý. Çünkü minarelerinden birinde bir çatlaklýk meydana geldiði çýplak gözle de görülüyordu.

Sonra o ilk geceyi geçirmek üzere Anteb'e geçtik.. Ertesi sabah, Ýslâhiye, Kýrýkhan, Ýskenderun, üzerinden Antakya'ya vardýk.. 45 yýldýr görmediðim bu þehirlerin ana caddelerinden geçerken, her tarafta gözüken ve insanýn içini sýzlatan enkaz artýklarý sahneleri temaþa etmek bile insaný periþan ediyordu. Ýskenderun'un en azýndan neredeyse üçte biri, Ýslâhiye'nin yarýsý, Antakya'nýn neredeyse üçte ikisi yere kapaklanmýþ veya her an yýkýlmasý ihtimali olan ve giriþi yasaklanan hasar görmüþ binalar.. Antakya'daki hemen hemen bütün câmiler ve özellikle tarihî 'Habib- Neccâr Câmii'nin de harab olmasý, bazý kemalist-laikleri o kadar sevindirmiþ ki, Ana Muhalefet'in bir m.vekilinin tv. ekranlarýnda, hattâ resmî ideolojinin ilk isminin heykelinin yýkýlmamýþ olmasýnda bir 'kutsallýk' izlenimi uyandýrmaya çalýþmasý, komikliðin de ötesinde, bir sosyal depremi de sergilemiþ oluyordu.

Antakya'da çok yýkýntý kalmamýþtý.. Þehrin çeþitli kesimlerinde düm-düz olmuþ, alanlar, meydanlar açýlmýþ gibiydi. O boþ alanlar ve mekânlar, yýkýlmýþ 15-20 katlý apartmanlarýn enkazýnýn kaldýrýlmasýndan sonra oluþan boþ meydanlardý.. Henüz tamamen kaldýrýlmamýþ enkazlarýn etrafýnda, iþ makineleri ve buldozerlerinin gürültüleri etrafýnda, 'kendilerinden kalan bir þeyler ortaya çýkar mý?' diye, ümitsizce bekleyen, depremin aðýr darbesini yemiþ insanlar bekleþmeyi sürdürüyorlardý. Bu arada, aykýrý düþünenler de zaman zaman görülse bile, o 'depremzede'lerin genelde Tayyib Bey'in verdiði sözlere, 'O diyorsa yapar ve yapamayacaðýna söz vermez..' diye güvenle baktýklarý da her yerde görülebiliyordu.

Antakya'dan bir de Nurdaðý'ný görmek üzere yola çýktýk. Nurdaðý'na 50 yýl öncelerde 'Gâvurdaðý' denilirdi..

Nurdaðý, 35 bin kadar nüfusunun olduðu söylenen bir þirin kasabaydý.

Þimdi ise Nurdaðý'nda derin ve ürkütücü bir sessizlikten baþka fazla bir þey kalmamýþtý. Çünkü hemen hemen bütün enkazlar kaldýrýlmýþtý. Makinelerinin gürültüleri yoktu.. Ayakta kalan bina sayýsý ise 10-12 katlý 200 kadar apartmandan ibaretti. Yýkýlanlarýn hemen tamamýnýn da dýþ görünüþü ve albenisiyle güzel, ama asýl iskelette ve kolonlarýnda ayný saðlýk þartlarýný haiz olmayan binalar olduðu bildiriliyor.. Binlerce insanýn barýndýrýldýðý çadýrlar vardý ama bu çadýrlarýn yaðmurlara fazla dayanamadýðý görülüyor. Konteynerlerin ise, bu gibi mahzurlarý yok.. Nitekim ziyaret ettiðimiz ve 4-5 kiþilik ailelerin barýnabildiði konteynerlerin ise geçici barýnma için epeyce elveriþli olduðu görülüyordu.

Bu mekânlarda hayatlarýný sürdürmeye çalýþan on binlerce 'depremzede'nin günlük ihtiyaçlarý ise çok sayýda yardým kuruluþlarýnýn aþevlerince saðlanýyor.

Maraþ, Pazarcýk, Gölbaþý, Adýyaman, Malatya ve Elbistan'daki bazý tesbit ve gözlemlerimizi de, gelecek yazýya býrakalým; inþaallah..