Tabiatýn, coðrafyanýn, havanýn, iklimin, sýcaðýn ve soðuðun insanýn ten rengi, karakteri, tabiatý, medeniyet (Umran) düzeyi üzerindeki etkisini anlatan Ýbn Haldun, bu etkinin, insan ile bütün bir varlýðýn ayný yasaya tabi olmalarýndan kaynaklandýðýný vurgular ve bunun deðiþmez bir ilahi yasa (sünnetullah) olduðunu belirtir.
Üniversite yýllarýnda bir hocamýz, suyun insanýn geniþ ve engin bir düþünceye sahip olmasý üzerindeki etkisini anlatmak için "devleti yönetenlerin ufuklarý geniþ olsun, engin bir düþünceye sahip olsunlar, dünyadaki geliþmeleri doðru görebilsinler diye bütün baþkentler su (deniz veya nehir) kenarýnda olur. Ankara hariç. Bu yüzden Türkiye'yi yönetenler dünyayý okuyabilmek, dünyada olup bitenleri doðru anlayýp saðlýklý bir deðerlendirmeye tabi tutabilmek için her fýrsatta kendilerini Ýstanbul'a (ya da baþka bir sahil kentine) atmak zorunda hissederler" demiþti.
Nitekim üç tarafý denizle çevirili olmasýndan, dolayýsýyla suyun insan doðasý üzerinde etki býrakmasýndan olsa gerektir ki bu topraklarda yaþayanlar ekonomik, siyasal ve hatta askeri anlamda her zaman gözlerini daha geniþ ufuklara dikmek zorunda hissetmiþlerdir. Kýpýr kýpýr bir toplumumuz var. Küçük Asya burasý ama burada küçük düþünenlere yer yoktur, demek istiyor bize bu topraklarýn tabiatý. Diðer bir ifadeyle bedenen sýðýyor olsak da ruhen taþmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Doðal bir içgüdüyle yükselmek, yücelmek istiyoruz. Suyun etkisidir zahir.
Tarih de bunu gösteriyor bize. Anadolu Selçuklu devletinin daðýlmasýndan sonra bu topraklarda irili ufaklý birçok beylik kurulmuþtu. Karamanoðullarý gibi bazýlarý basbayaðý iddialýydý ve kendilerini Selçuklularýn varisi gibi görüyorlardý. Ancak ufuklarý iddialarý kadar büyük deðildi. Mesela Karamanoðlu Mehmed Bey koca Selçuklunun bakiyesi bir coðrafyada, "bundan böyle Türkî lisanýndan baþka lisan kullanýlmayacak" diyebilmiþti. Küçük düþünüyorlardý ve bu topraklar onlarý omuzlarýndan atmakta gecikmemiþti. Diðer küçük düþünen beylikler gibi tarihin tozlu sayfalarýndaki yerlerini almýþlardý. Bu beyliklerin kemiyet olarak en küçüklerinden biri olan Osmanoðullarý ise aradan sýyrýlýp büyük bir imparatorluk haline gelmiþti. Mesela Osmanlý padiþahý Fatih Mehmed birkaç dil biliyordu ve en önemlisi hükümranlýk ettiði coðrafyanýn doðal çeþitliliðini dikkate alýyordu. Her þeyden önce onu yetiþtiren bir Kürt melesi Molla Goranî'ydi. Büyük düþünüyorlardý ve bu topraklar da onlara vefa gösterdi, batýlýlaþma hastalýðý ile küçük düþünmeye baþlamalarýna, böylece küçülmelerine kadar onlarý omuzlarýnda taþýdý.
Özelde bu topraklarýn, genelde dünyanýn tabiatýnýn bu yönlendirmesi ve tarihin sözünü ettiðimiz somut þahitliði insanýn tabiatýyla da örtüþmektedir. Yüce Allah, insanýn cinlerden ve meleklerden üstün olduðunun göstergesi olarak ona varlýklara isim koyma, yani büyük düþünme yeteneðinin verilmiþ olmasýný anlatýr Kur'an'da yer alan metafizik bir sahne kapsamýnda.
Ýsim Arapça bir kelime olarak "sumuv" kökünden gelir ve yükseklik, yücelik demektir. Arapçadaki bu iþtikak insanýn yaratýlýþtan kaynaklanan misyonuna uymaktadýr. Bu açýdan insanýn bir varlýða isim koymasý onu yükseltmek, yüceltmek anlamýna geldiði gibi kendisinin de mevcutla yetinmeyip büyük düþünmeye, yeni deðerler üretmeye yöneldiðinin ifadesidir. Bu yüzden insanýn bütün hayatý bir isim koyma, diðer bir ifadeyle varlýklara yükseklik kazandýrma, deðer üretme faaliyetidir.
Yazmak da bir isim koyma faaliyetidir. Yazar, bugüne kadar bu güneþin altýnda mutlaka ifade edilmiþ anlamlardan yeni anlamlar, söylenmiþ sözlerden yeni sözler üretme, dolayýsýyla yeni isimler koyma çabasý içindedir. Her yazý yazarýnýn kendi çapýnda ürettiði bir deðer, verdiði bir isim olarak anlama, söze yükseklik kazandýrma çabasýdýr bu yüzden. Önemli olan üretilen deðerin, konulan ismin putperestlerin düzmece tanrýlarýna atfettikleri deðerler ve isimler gibi uydurma, kuru, ruhsuz, anlamsýz, karþýlýksýz, yýkýcý ve ifsat edici olmamasýdýr. Bu açýdan eþyanýn tabiatýna uygun olarak konulmuþ, dolayýsýyla eþyayý ve insaný yücelten isimlerle düzmece tanrýlarýn eþyanýn tabiatýndan kopuk birer kuru kelime olarak uydurup dayattýklarý, bu yüzden eþyayý ve insaný bugünün egemen dünya düzenindeki gibi aþaðýlarýn aþaðýsý bir derekeye düþüren isimleri, kavramlarý ayýrmasý ve düzmece tanrýlarýn kullarý tarafýndan dayatýlan bu isimleri ifþa etmesi de yazarýn görevleri arasýnda yer alýr.
Bundan sonra bu sayfalarda bu topraklarýn, tabiatýn, tarihin ve yaratýlýþýn önümüze koyduðu gerçek deðerlerden yola çýkarak doðru deðerler üretme, yeni isimler ortaya koyma çabasý ve gayreti ile haftada iki gün (salý ve pazar günleri) karþýnýzda olacaðýz.
Star ailesini ve Star okuyucularýný selamlayarak baþlýyoruz ad koyma serüvenimize.