Küçükler az geldi, büyükler çok verdi

Üç ayrı cephe, üç ayrı cephe derken, bu cephelerden en kolay sayılanın, en kolay kısmında, kendi alanındaki iki maçı yitirerek teklemişti Beşiktaş. Ve grubunda öyle durum doğdu ki artık kalan üç maçını da kazanması gerekti.  Ligin devre arasında fiziksel düşünsel dinlenmiş olmalıydı. Her oyuncusu verimli olarak işine dönmeliydi. Demba Ba dahil. En çok o dinlenmişti çünkü.

Biliç durumun ciddiyetine karşın, sahaya elindeki ‘en iyi’ onbirle çıkmadı. Veli cezalıydı. Atiba, Olcay, Sosa, Motta, yeni transfer Miloseviç kadroda değildi. Ba, Gökhan ve Ersan kulübedeydi. Orta alanda Necip ile genç Oğuz’a büyük yük yüklenmişti. Hani kâğıt üzerinde baktığınızda BJK maçı istemiyor gibi bir izlenime kapılabilirdiniz. ADS İstanbul’da Beşiktaş’ı yenerken asıl onbirinden çok adamını oynatmamıştı, ama dün maçı kazanmaya soyunmuş bir onbiri seçmişti Ünal Karaman. Zira kazanması BJK’yi elemek, gruptan çıkmak demekti. ADS ilk maçta kadar üretken olamadı. Bazen futbolda her şey uygun düşer... İlk maçta ne yapsa altın oluyordu. Fakat bu kez maça şanssız başladı. Abdülkerim yanlış bir vuruşla kendi kalesine gol attı. Hadi o olabilir bir pozisyondu. Ne var ki üç dakika sonra Tolga’nın gol yediren hatası özür kaldırır gibi değildi.  Ortada Necip-Oğuz ikilisi önce ürküntü verdi, ama maçın akışında çok sorun çıkarmadı. 18’lik Oğuz’un topu çabuk ve öne kullanması en göze batan yanıydı. Kerim ve Oğuz’un yerlerini Ba ve Gökhan aldığında Beşiktaş daha etkili oldu. Ne var ki hücuma hazırlık temposu düşük olduğu için rakibini rahatsız edemedi. Ama Ba’nın müthiş şutu skoru ve oyun akışını değiştiriverdi. Ba’nın golü, golcüler için önemli bir tüyo idi: “Kalede topun geçeceği yer gördünüzse ve siz de topu oradan geçirme becerisi taşıyorsanız, nerede olduğunuza bakmayın, vurun. Yok yere pozisyon arayıp durmayın...”

Maçta Beşiktaş için de şu uyarı vardı: Kadro genişliyor, ama bu bir değer artışı içermiyor. İşi gene aynı adamlar görecek.