Ýnsanlýk tarihi bir yanýyla iþgaller tarihidir. Her iþgalin de mutlaka bir gerekçesi vardýr. Mesela Ýslam, fetihlerini, Allah'ýn kullarý ile Allah'ýn dini arasýnda engel teþkil eden zalimlerin, zorbalarýn bertaraf edilerek insanlarýn özgür iadeleriyle baþ baþa býrakýlmasý þeklinde izah eder.
Batý medeniyeti ise iþgallerini, dünyanýn geri kalmýþ, aydýnlanmamýþ, kalkýnmamýþ, ontolojik olarak medenileþme kabiliyeti geliþmemiþ toplumlarýna medeniyet, demokrasi, özgürlük götürmek þeklinde gerekçelendirir.
Bazý iþgaller, üstün ýrkýn doðuþtan bir hak olarak baþkalarýna egemen olmasý olarak ifade edilir. Nazizm ve Faþizm bunun en önemli temsilcileridir. Tabi, bütün bunlarýn içinde, en yaygýn olaný da iþgal edilen topraklarýn yer altý ve yer üstü zenginliklerinin talan edilmesi anlayýþý vardýr.
Ýsrail'in Filistin'i iþgali ise, bu gerekçelerin hiçbirine dayanmýyor. Bu iþgalin tek bir gerekçesi var, intikam. Hemen aklýnýza Almanya'da katledilen, gaz odalarýnda öldürülen, soykýrýma uðratýlan Yahudilerin intikamý gelmesin. Öyle olsaydý, bu intikamýn muhatabý Filistinliler deðil, Almanlar olacaktý. Yahudilerin tarihte ve günümüzde uðradýklarý haksýzlýklarda hiçbir etkinlikleri olmayan Filistinlilerin bu intikamýn muhataplarý olmalarýnýn baþka bir sebebi olmalý. Çünkü Ýsrail'in acýmasýzlýðý, gaddarlýðý, hukuk tanýmazlýðý intikam duygusundan baþka bir þeyle izah edilemez. Þu halde Ýsrail neyin intikamýný alýyor?
Mesele Kudüs'te düðümleniyor. Malum, Hz. Musa, Ýsrailoðullarýný Mýsýr'da yaþadýklarý kölelik hayatýndan kurtardýktan, atalarý Ýshak ve Yakub'dan kalan tevhid inancýný yeniden hatýrlattýktan sonra Filistin'e doðru yola çýkarýyor. Ýsrail oðullarý, üstlendikleri bu misyon itibariyle diðer putperest insanlar arasýnda tevhidin temsilcisi olmak gibi bir üstünlük elde ediyorlar. Aslýnda karakterlerinin bazý olumsuz yansýmalarý yüzündün insanlar tarafýndan dýþlanýyor olsalar da bu misyonlarý itibariyle de belli bir saygý da görüyorlardý. Nitekim putperest Arap müþrikleri, mesela peygamberimizin doðru söyleyip söylemediðini öðrenmek için gidip Medine Yahudilerine baþvuruyorlardý. Hatta yüce Allah "bilmiyorsanýz bilenlere sorun" buyuruyor ki bu bilenlerden maksat ehli kitap, özellikle Yahudilerdir. Yani müþrikler bile onlarýn kitaplý bir topluluk olmalarýna saygý gösteriyorlardý. Onlar da bu avantajý iyi kullanarak mesela Medine'de Arap çoðunluðun üzerinde siyasi, ekonomik ve dini bir hakimiyet kurmuþlardý.
Melayê Bateî'nin Kürtçe mevlidini okuyanlar bilirler. Orada anlatýldýðýna göre, Yahudiler peygamberimizin doðduðunu haber alýnca: "Ay û way û ay û way/hate dewra Ehmedî dewra me çû" (Eyvah eyvah, geldi Ahmed'in dönemi bizim dönemimiz bitti) demiþler ve onu öldürmek için birçok giriþimde bulunmuþlar. Tarihsel süreci gözlediðimiz zaman, bir halk inancýný ifade eden bu düþüncenin bir temelinin olduðunu anlayabiliyoruz.
Dediðim gibi mesele Kudüs'te düðümleniyor. Peygamberimizin isra ve miraç topraðý olan Kudüs ve Mescid-i Aksa. Allah Kur'an'da Ýsra ve miracý þöyle gerekçelendiriyor: "ona ayetlerimizi gösterelim diye." Hz. Peygambere Kudüs'te ve Mescid-i Aksa'da gösterilen ayetler, iþaretler Yahudilerin tevhidin temsilcisi olma misyonlarýný tamamladýklarý, bu günden sonra Ýslam ümmetinin bu misyonunun sahibi olduðunu gösteriyordu. O yüzden Yahudiler Hz. Peygamberin geliþini, dönemlerinin sona ermesi olarak algýlamýþlardý ve bu algýlarý da bir bilgiye dayanýyordu. Nitekim Kur'an, peygamberimize hitaben "oðullarýný tanýdýklarý gibi seni tanýrlar" buyuruyor.
Ýsrailoðullarý, Filistinlilerin þahsýnda kendi tekellerinde olduðunu tasavvur ettikleri tevhid misyonunu devralan Müslümanlardan intikam alýyorlar. Hýnçlarý, azgýnlýklarý, çýlgýnlýklarý bu yüzdendir.
Kudüs'ün tevhid ehline bahþedilmiþ bir ödül olduðunu en iyi onlar biliyorlar. Þu halde biz gerçek tevhid ehli olmaya bakalým.