Kur’an-ý Kerîm’in Kâfîrûn (Kâfirler) Sûresi, ‘Sizin dininiz size, benim dinim de banadýr..’ meâlindeki ‘Lekum dinikum veliyedîn’ âyetiyle biter ve biz Müslümanlara bir ölçü verir. ‘Ben sizin taptýklarýnýza tapmam/ Benim taptýðýma da sizler tapmazsýnýz.. (…)Lekum dinikum veliyedîn..’
*
Müslüman, ‘Lâilaheillallah’ dediði zaman, Allah’dan gayri hiç bir Ýlâh, Dieu, Tanrý, God, vs. tanýmadýðýný, kabul etmediðini ilân ediyor dünyaya.. Bu, Müslümana göre, insanýn ezelden ebede hep söyleyegeldiði bir hürriyet manifestosudur.
Çünkü, soylarý, ýrklarý, renkleri, cinsleri veya içinde dünyaya geldikleri coðrafya veya sosyal çevreler veya ana-babalarýnýn sosyal hayattaki konumlarý her ne olursa olsun, bütün insanlar, doðuþtan hürr olarak gönderilmektedir dünyaya..
Onlarý insanlarýn uydurduðu düzenler, sistemler köleleþtiriyor.. Ýnsan insanýn ya kurdu oluyor, ya da tanrýsý..
Bizi diðer insanlardan, onlarýn dünyaya bakýþlarýndan, hayatla ilgili inanç ve yaþayýþ tarzlarýndan ayýran temel ölçülerden birisi, sadece Allah’a kul olmak!
Gerçek özgürlük, iþte bu..
*
Konuyu sadece filan ülkeler arasýnda günlük geliþmeler içindeki bir diplomatik sürtüþme konusu olarak deðil, bütün bir dünyaya bakýþ açýsýndan görmek, anlamak ve deðerlendirmek gerekiyor.
Yoksa, miladî takvimin 610’ncu yýlýnda Arabistan Çölü’nün ortasýndaki küçük bir Mekke þehrinde bir insan’ýn, -þirk inancýna karþý çýkan Hanif dinine mensup küçük bir kesim dýþýndaki- silme putperest bir topluma karþý, evet tek bir ‘insan’ýn, ‘Lailaheillallah‘ bayraðýný açmasýnýn, ileride bütün dünyaya yayýlan muazzam bir þuûr ve hareket enerjisine dönüþünü izah etmek mümkün olmaz.
Halbuki, Hz. Peygamber (S)’e ve ondan önceki ilahî peygamberlere kimler, hangi güç odaklarý savaþ veriyorlar idiyse, bugün de, ayný savaþ mantýðý devam etmektedir. Evet, bu, bütün zaman ve mekânlardaki insanlarý içine alan bir savaþ ve karþýtlýktýr ve herkesin kendi tarafýný ve nihaî tercihini, hayatýnýn herþeyini fedâ edercesine, ortaya koyar. Ýslam karþýtlarý da kendi dinlerinin savaþýný vermek dikkatindeler..
*
Böyle bir dünyada, Müslüman, karþýsýndakine, ‘Bana saldýrmazsan, sana saldýrmam.. Ve de inancýmý da sana zorla dayatmam, ‘Lekum dinikum veliyedîn..’ diyor ve ‘Kendi, hür iradenle benim inancýma gelirsen, aramýzdaki zýddiyet kalkar, iman kardeþi oluruz, Ýslâm budur.. ‘PAX Islamica.. Ýslamî Barýþ..’ Yani, baþka medeniyetlerin ‘Teslim olun, (PAX) /Barýþ olsun..’ formülleri ters yüz ediliyor; ‘Allah’a teslim olun, barýþ olsun.. Kula kulluk olmasýn.. ’ diyor.. Ve Ýslam, bunu da hür insanlara, rüþd yaþýna ermiþ kimselere teklif olarak götürüyor.
Bu, bütün ilâhî Peygamberlerin enbiyaullah’ýn, sünnetinde görülen genel hareket çizgisidir.
Böyle olunca da, biz Müslümanlarýn, bütün Enbiyaullah’a, ilâhî peygamberlere asla bir karþýtlýðýmýz, saygýsýzlýðýmýz ve saldýrýmýz olamaz ve bu bizim þahsî ahlâk ve fazileti anlayýþýmýzýn neticesi de olmayýp, Ýslâm’ýn bize kesin emirlerinin gereðidir.
*
Ama, bunu söylerken, karþýtlarýmýz topyekûn savaþ mantýðýnýn bütün imkânlarýyla karþýmýza çýkarlarsa.. Biz, böyle ahlâksýzca saldýrýlarla bizim paçalarýmýzdan ýsýrmaya çalýþanlara, ‘Boþver, havlayýp dursunlar..’ mý diyeceðiz, yoksa, onlarýn saldýrýlarýna, kendi ahlâkî ölçülerimiz içinde karþýlýk mý vereceðiz?
Ýmam Þâfî’den nakledilen, ‘Þer’an kýzýlmasý gereken bir konuda kýzmayan kimse, iman zevkýni tadmamýþtýr..’ þeklinde, son derece düþündürücü bir söz vardýr.
*
Þu sadece þu son birkaç yýldýr, materyalist-laik anlayýþlara baðlýlarýn biz Müslümanlara dünya çapýnda yaptýklarý saldýrýlar karþýsýnda kýzmamak, kenarýndan geçmek mümkün mü? Hele de Hz. Peygamber (S)’e karþý en akýl almaz ahlâksýz yayýnlar, karikatürler karþýsýnda materyalist-laik anlayýþýn þampiyonluðunu kimseye kaptýrmak istemeyen Fransa Baþkaný Macron’un, ‘Müslümanlarýn Peygamber’e yapýlan karikatürlerden öfke duymalarýný anlýyorum, ama, ‘ifade hürriyeti’ bizim vazgeçilemez ilkemizdir..’ demesi ve bunu geçen hafta üstelik de El’Cezire televizyon kanalýnda Müslüman dünyanýn bir kesimine duyurmasý karþýsýnda ‘Biz de Müslümanýz, ama entellektüel, aydýn Müslümanlarýz..’ diyen, kerametleri kendilerinden menkul/ naklolunan ve eziklik psikolojisi içinde Paris’te bildiriler yayýnlayan bir takým gruplarýn varlýðý utanç vericidir.
*
Okullarýnda, Hz. Peygamber hakkýndaki kýþkýrtýcý ve alçakça karikatürleri benimsemediklerini, bundan hiç de memnun olmadýklarýný söyleyen 10 yaþýnda, 4 Müslüman çocuðun evlerine sabahýn saat 06.00’sýnda uzun namlulu silahlarla baskýnlar yaptýran Fransa Baþkaný Macron’un, -üstelik de kendi kanunlarýnda bile 13 yaþýn altýndaki çocuklarýn nezarete alýnamayacaðý’na dair hükümlere raðmen, bu çocuklarý 12 saat polis nezarethanelerinde tutturmasý ve o çocuklarýn anne-babalarýna, Erdoðan ve Macron hakkýndaki politik sorularla yetinmeyip, örtülü hanýmlara, ‘Bir baský ile mi örtünüyorsunuz?’ diye baský yaptýrmasý karþýsýnda, ‘ifade özgürlüðü’nü bir ‘fetiþ’ halinde kullananlardan bir itiraz beklemiyoruz.
Meclis Baþkaný Mustafa Þentop hocanýn bu devlet terörü uygulamasýný, bir ‘devlet eþkýyalýðý’ olarak nitelemesinin, bizdeki mâlûm laikleri bile rahatsýz etmesi ilginç deðil mi? Çünkü, onun bu sözünün zýmnýnda, bizdeki kemalist-laiklerin zorbalýklarýna da dolaylý bir dokundurma vardý. O kesimlerin, ‘Biz sizin bildiðiniz Müslümanlardan deðiliz..’ dercesine, Macron ve benzerlerinin tebessümlerinden hayat dilenen zavallýlar olduklarý ortada..
*
Ancaaak, bu gibi teslimiyetçi, uþak ruhlu yaklaþýmlara karþý; kýþkýrtýlmýþ, tahrik edilmiþ ve nasýl tepki vereceðini bilmeyen ve kendilerini Müslüman olarak niteleyenleri, inancýmýzýn ölçüleri içinde nasýl kontrol edebileceðimizi de hesap edebilmeliyiz.
Ama unutmayalým ki, bu konuda, en büyük sýkýntý, Müslümanlar adýna eylemler yaptýklarýný söyleyenleri, Müslümanlar adýna kabul veya reddedecek bir cihanþumûl Ýslamî liderliðimizin olmamasý..
Biz Müslümanlar 2 milyara yaklaþan bir kalabalýk durumundayýz, bugün..
Halbuki, her sosyal toplumun veya ideolojinin, inancýn adýna yapýldýðý iddia olunan eylemler karþýsýnda gözler, hemen onlarýn liderliklerine çevrilir. Biz Müslümanlarýn ise, hepimizi baðlayan, inancýmýzýn ölçüler içinde belirlenmiþ tek tek bir yetkili temsilciliðinin, baþkanlýðýnýn olmamasý bizi büyük sýkýntýlarla karþý karþýya getiriyor.
*
**
NOT: Amerikan emperyalizminin amiral gemisinin kaptaný nihayet belli oldu ve Joe Biden’ýn seçildiði açýklandý. Trump her ne kadar çýrpýnsa da, bir þeyler var yapabilir mi? Belki mümkün, ama, yine de uzak ihtimal..
6 Kasým tarihli yazýmýzda bu konudaki yazdýklarýmý -özetle- tekrarlýyayým:
‘Demokratlarýn adayý Joe Biden seçilirse, Kennedy’den sonra Amerika’da Baþkanlýða gelen ikinci Katolik olacak.. Yardýmcýsý, ise, Hind asýllý, Asyalý bir Üçüncü Dünyalý Kamala Harris isimli haným olacak..
78 yaþýndaki Biden baþkanlýðý sýrasýnda ölürse, Amerika’nýn baþýna -üstelik, aile kökeni olarak Amerikalý olmayan- bir haným Baþkan’ýn gelebilmesi ihtimali var..
*
Þimdi ülkemizde bazýlarý, ‘Eyvah Trump gidiyor, eyvah Biden geliyor’ havasýnda..
Elbette her siyasetçinin kendine özgü bir yönetim uslûbu vardýr. Ama, bu bizi, ‘filan daha iyidir, filan bizim için kötüdür’ noktasýna götürmemeli..
Rakibini büyütmeden veya küçümsemeden, sadece kendi haklýlýk ve gücünüze göre bir siyaset üretmeyi göze alýrsanýz; rakibinizin gücü, sizin gücünüze güç katar.
Bu bakýmdan, ‘filan gelirse iyi olur, filan gelirse kötü olur..’ gibi zamanlar peþinde olanlar rakiblerinin lûtfuna sýðýnan zavallý ruhlardýr.
Bereket ki, ülkemizde bugün, öyle bir vehim içinde siyaset yapmayý zül sayan bir sorumlu kadro vardýr.’
*