Türkiye’deki bazý Ýslamcý çevrelerde, bilhassa Batý dünyasýna karþý tepkinin yükseldiði dönemlerde sýkça zikredilen bir cümle vardýr: “Küfür tek millettir.”
“Küfür”den kasýt “kafirler”dir. “Tek millet” olmalarýndan kasýt da, hepsinin Müslümanlara düþman oluþu.
Ancak, diðer bazý örneklerden de biliyoruz, dini hükümleri baðlamlarýndan koparýp siyasi bir “slogan” haline getirmek yanýltýcý olabiliyor. Acaba burada da benzer bir hata olabilir mi?
Bakýn, bu konuda söz söylemeye yetkin muhterem zatlardan, Bediüzzaman Said Nursi’nin hayattaki son talebelerinden Mehmed Kýrkýncý Hocaefendi, meseleyi þöyle izah etmiþ:
“‘Küfür tek bir millettir’ sözü, Ýslâm’da ‘Miras Hukuku’ için geçerli bir hükümdür. Þöyle ki: Ýslâm hukukuna göre kafir bir þahýs, Müslüman bir kimseye mirasçý olamaz...
[Peki] Acaba kafir kafire, yahud Hýristiyan Hýristiyana veya Mecusi Mecusi’ye mirasçý olabilir mi? Bu soruya cevap olarak da Hanefi ve Þafii mezhebinin alimleri ‘Yahudi, Hýristiyan ve Mecusi bu miras noktasýnda birdirler. Yani tek bir millettirler. Birbirlerine mirasçý olabilirler.’ demiþlerdir. Peygamberimizin (asm) ‘Küfür tek bir millettir’ hadisindeki maksadýný, fýkýh alimleri böyle izah etmiþlerdir.”
‘Hepsi bir deðildir’
Mehmed Kýrkýncý Hocaefendi, izahýnýn devamýnda, ilk Müslümanlarýn diðer din mensuplarýný siyaseten hiç de “tek millet” görmediðini hatýrlatmýþ:
“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) müþriklere karþý, ehl-i kitap ile ittifak etmiþ ve Mekke Müþriklerine karþý Medine Yahudileriyle anlaþma yapmýþtýr... Mekke’de Müþriklerin, Müslümanlara karþý zulümleri dayanýlmaz hale gelince Müslümanlardan bir kýsmý, Hýristiyan olan Habeþistan’a hicret etmiþ ve orada iyi muamele görmüþlerdir.”
Yani ortada monolitik bir öteki yoktur. Nitekim Kur’an-ý Kerim’de de Kitap Ehli’nden söz edilirken, “Onlarýn hepsi bir deðildir” denir. (Ali Ýmran, 113) Bir diðer ayette ise þöyle buyrulur:
“Kitap Ehlinden öylesi vardýr ki, bir kantar emanet býraksan onu sana geri verir; öylesi de vardýr ki, ona bir dinar emanet býraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadýkça onu sana ödemez.” (Ali Ýmran, 75)
Yani “ötekiler” içinde, ilkesiz ve ahlâksýz kiþiler olduðu gibi, dürüst ve faziletli insanlar da vardýr...
Ötekiler’in renkleri
Peki bu hakikatler, bize içinde yaþadýðýmýz dünyaya dair ne söylemeli?
Dini hükümlerden siyasi sloganlar üretmeye karþý olduðumu belirttim. Ancak dini hükümlerin titiz bir yorumuyla siyasi perspektif geliþtirmeye taraftarým kuþkusuz.
Bu açýdan, Müslüman-olmayan her kiþiye ve her topluma önyargýyla bakan, onlarý peþinen ahlâksýz, erdemsiz, hain ve zalim sayan zihniyetin aslýnda pek de “Ýslamî” olmadýðý kanýsýndayým. Bu, daha ziyade, “Türk’ün Türk’ten baþka dostu yoktur” ezberiyle ifade bulan kaba milliyetçiliðin Ýslam kýlýfýna girmiþ hali gibi duruyor.
Kaldý ki, bugünün karmaþýk dünyasýna baktýðýmýzda, ben tam da Kur’an’ýn ifade edilen tabloyu görüyorum: “Ötekiler” içinde epey fena tipler olduðu gibi, dürüst, adil, vicdanlý insanlar da var.
Mesela en büyük “öteki”miz olan Batý’nýn içinde (ki “kafirler” denince aslýnda Çin’den Maçin’e dek daha kimler var) böyle bir yelpaze mevcut.
Bir tarafta “Ýslamofoblar”, yani Ýslam düþmanlarý varsa, diðer tarafta bunlara karþý çýkan, hatta “Müslümanlar bize kýzmakta haksýz deðil, çok vebalimiz var” diyenler de var.
Batý’yý birincilerden ibaret sandýðýmýzda ise, ikincileri güçlendirecek bir pozisyon alamýyor, aksine birincilerin ekmeðine kendi sertliðimizle yað sürüyoruz.
Onlar da bizim taraftaki en keskin tipleri kýstas alýyor ve bu kýsýr döngü sürgit devam ediyor.