Bugünlerde Üstad Necip Fazýl Kýsakürek’ten iki mýsra dilimden düþmüyor. Uyanýyorum, aklýma bu mýsralar düþüyor. Elime gazete alsam, bu mýsralar zihnime hücum ediyor. Birisiyle sohbet ederken, bu mýsralar dikkatimi daðýtýyor. Neden, nasýl oldu bilmiyorum, bu mýsralar bana rahat vermiyor.
“Büyücü, büyücü, ne bana hýncýn?/ Bu kükürtlü duman, nedir inimde?”
Belli ki Taksim olaylarý beni zorluyor. Zihnim hep bununla meþgul. Bir yandan da kendime kýzýyorum. Ulvi duygularýn ifadesi olan Üstadýn bu güzel þiirini, sýradan bir olayla irtibatlandýrdýðým için kýzýyorum kendime. Fakat elimde deðil, ne yapabilirim... Taksim olaylarý gerçekten ülkeyi bir kükürtlü dumana bürüdü ve bir akýl tutulmasý yaþanýr oldu. Ülkemizde ne çok sosyolog varmýþ, ne çok filozof varmýþ... Aceleci deðerlendirmelerden geçilmiyor ortalýk... Olan biteni saðlýklý deðerlendirebilmek için ilk günlerdeki karmaþanýn bitmesini beklemek gerekmez miydi?
Þimdi önümüzü biraz daha net görebiliyoruz. Ben geçen haftaki yazýda dile getirdiðim iddiamýn arkasýndayým. Deðiþimi kavrayamayanlarýn, anlayamayanlarýn, kabullenmekte gönülsüz davrananlarýn eseridir bu olaylar. Ak Parti’nin otoriter bir yönetim anlayýþýna sahip çýktýðýný öne sürenler, normalleþme ve demokratikleþme adýmlarýný bir türlü idrak edemediler. Oysa Ak Parti kadrolarý, ayrýmcýlýklarýn en aðýrýna tabi tutulmuþ kimselerin de olduðu bir topluluktur. Yani bu acýyý iyi bilirler. Þimdi bunlarýn neler olduðunu saymayý gereksiz buluyorum. Çoðu herkesçe malum. Böyle bir anlayýþýn otoriter ve baskýcý bir rejim peþinde olduðunu söylemek gerçekten rasyonel olmaz.
Bazý konularda algý yönetimi açýsýndan sorunlar yaþadýðý doðru Ak Partinin. Bu alandaki eksikliði Parti yönetimi de görüyor ve gerekli adýmlarý atmak için bilimsel yöntemlerle hazýrlýklar yapýyor. Özellikle son olaylardan sonra Parti içerisinde çok geniþ kapsamlý bir çalýþma olduðunu biliyorum ben. Fakat algýnýn yanlýþ yönlendirilmesinde imtiyazlarýna son verilen çevrelerin katkýsýný görmezden gelebilir miyiz?
Taksim olaylarýnda gösterilere katýlanlarý keskin çizgilerle ikiye ayýrmak gerekiyor.
Birinci grup, Taksim projesine itiraz eden ve barýþçýl yöntemleri kullanan kimselerden oluþuyor. Bu itirazlar, demokratik biçimde ifade edilen bir görüþ farký olarak algýlanmýþtýr. Baþbakan Erdoðan’ýn bu gruplarla uzun görüþmeler yaptý. Fakat son görüþmede verilen sözlerin tutulmamasý hayal kýrýklýðýna yol açtý. Bu da Gezi Parkýna yapýlan son müdahaleyi kaçýnýlmaz kýldý.
Ýkinci grup, tamamen kýþkýrtýcýlardan oluþmaktadýr. DHKP-C bunlardan biridir. Amerikan Büyükelçiliðini bombalayýp bir görevlinin ölmesine sebep olanlar bunlar deðil midir? Böyle bir anlayýþla ayný saflarda gösterilere katýlanlarý iyi niyetli olarak görmekte zorlanmaz mýsýnýz?
Polisin orantýsýz güç kullandýðý iddiasý belki ilk müdahale için söylenebilir. Fakat daha sonraki müdahalelerde uluslararasý standartlarýn dýþýna çýkýldýðýný söylemek doðru olmaz. Kamu düzenini bozmak kadar onu yerli yerine oturtacak tedbirleri almamak da sorunlar doðurur.
Sosyal medyanýn gücünü bu olaylar bir kere daha göstermiþtir. Bundan sonra hiç kimse ve kuruluþ sosyal medyayý göz ardý ederek toplumsal olaylarý yönlendirmeye ve destek arayýþýna giremez. Ancak bir sorun var. Yalan ve yanlýþ sosyal medya bildirimleriyle nasýl baþ edilecek? Gezi Parký dolayýsýyla bazý sosyal medya bildirimlerinin ne kadar kötü emellere alet edilebildiðini de görmüþ olduk.
Ak Parti yönetiminin bundan sonra demokratikleþme paketlerine öncelik vereceðini beklemek yanlýþ olmaz. ‘Çözüm süreci’nin iþlerlik kazanmasýný istemeyen olabilir mi?
Taksim olaylarýnýn demokrasimizin olgunlaþma iþaretleri olduðuna dair içimde güçlü bir his var. Bir batýlý Türkiye’deki barýþçýl gösterilerle, diyelim Ýngiltere’deki gösteriler arasýnda bir fark görebilir mi? Oysa eskiden önlerine Türkiye manzarasý diye sadece radikal dinci gruplar konurdu.
Siz bakmayýn benim Üstadýn yukarýdaki þiirini dilime taktýðýma. Onun baþka þiirleri de var. Þimdi ben o þiirleri okuyorum artýk içimden.
“Bir zerreciðim ki, Arþ’a gebeyim,/ Dev sancýlarýmýn budur kaynaðý!”