Selim ATALAY
Selim ATALAY
http://www.selimatalay.com
Tüm Yazıları

Kül olasın Kerem gibi yana yana

Londra’nın meşhur müzesi British Museum’a geçen yüzyılda ilk gittiğimizde, müze kütüphanesinin de en az kendisi kadar tarihi olduğunu biliyorduk. O zaman kütüphanede okuyup yazmış ünlülerden seçmeler de sergileniyordu, ama mesela o salonun kıdemlilerinden Karl Marx’a dair birşey sergilenmiyordu. Marx Londra’da sürgünde memleketi Almanya’dan uzak yaşarken, British Museum kütüphanesinde açılıştan-kapanışa çalışmıştı. Tek göz oda eve yaşıyordu, çoluk çocuktan uzaklaşmak için kütüphaneye giderdi... Kütüphanede görevliye -Marx’tan hatıra birşeyler yok mu?- diye sorduk, -özel izinle bakabilirsiniz- dedi... Bizimkisi meraktı, sadece bir iki el yazısı, mektubu defteri falan var mı, diye merak etmiştik. O zaman sergide yoktu. Zaten zaman Soğuk Savaş zamanıydı, Marx uğruna millet birbirine giriyordu...

Sonra zaman geçti, Marx’tan ilham alan -diğer taraf- Soğuk Savaşı kaybetti... Kapitalizm hesapta kazanmıştı... Sonra 21. yüzyıla geldik, Kapitalizm, tam da Marx’ın dediği gibi kendi iç sorunlarından ötürü ağır bir krize girdi... Marxistler sıranın yeniden kendilerine geldiğini düşünmeye başladılar, ama Kapitalizm çökmedi. Hatta teoride olduğu gibi dünya savaşı da çıkmadı... Hâlâ Marx’ın haklı olduğu - olmadığı arada konuşulur, ama bu işler Marx’a pek sorulmuyor.

Geçenlerde buralarda bir Karl Marx biyografisi çıktı. Missouri Üniversitesi’nden tarih profesörü Jonathan Sperber yazmış, neredeyse 600 sayfa. Marx üzerine zaten ince birşey yazılırsa, kabul görmez... Ancak kitap ilginç, çünkü önce insani bir Marx portresi çiziyor. Sonra da Marx’ın 19. yüzyıl düşünürü olduğunu vurguluyor.

Bu son gözlem Marxistleri kızdırıyor, çünkü Marx’ı 19. yüzyıla bıraktığınız zaman, -evrensel ve bütün zamanlara yayılan bir ilham kaynağı- olmuyor. Zaten her ölümlü düşünür gibi Marx’ın sıkıntısı da bu: Hayır 19. yüzyılda kalamaz, o günümüze ve geleceğe de ışık tutuyor- diye ısrar edince, o zaman -dediklerini değil- demek istediklerini tefsire ve yoruma başlıyorlar. O zaman da dogmanın, tefsirli ve hisseli rüya tabirinden farkı kalmıyor.

Mesela yeni kitap gayet insani tarafından Marx’ı incelemiş: Marx on yıllarca evli kalmış, karısından yedi çocuğu olmuş. Ama bu arada Londra’da evin hizmetçisinin de Marx’tan bebeği oluyor ve Marx vukuatı karısından gizleyebiliyor. Hatta kankası Engels, bebeğin babası olduğunu söylüyor. Engels’in de o zaman iki kızkardeşle aynı anda samimi ilişkisi var. Ve bunlar 19. yüzyıl için olağan hikayeler... Sonra Marx’ın ağır geçim sıkıntısı var. Gelir olsun diye bir Amerikan gazetesine Avrupa muhabirliği yapıyor. Olay gazetecilik, ama yazdıklarına başka vesileyle bakmıştık, haberden çok, ağır yorum yazmış. Yine bu gazeteye yazılarında -Osmanlı İmparatorluğu’na değinir, ama Osmanlı’yı tam anladığından emin değiliz.

Sonuçta, yeni kitap diyor ki, 19. yüzyılda dünya ikinci ve üçüncü el kaynaklardan nasıl ve ne kadar izlenebilirse, Marx da dünyayı o kadar izledi ve birşeyler yazdı. Tarihi bir kişiliktir, ama tarihte kalmasında fayda vardır. Marx’ın asıl tamamlayıcısı Engels’dir.

Marx’ın ‘isabet oranı’ da tartışmalıdır. Örneğin 1858’de Avrupa’da devrim bekler. Hesaplamalarına göre kıta Avrupası’nda bütün ülkelerde devrim olacak, sosyalizm gelecektir. Ancak Marx, ABD ve İngiltere’nin kapitalist kalacağına inanır. O noktada en büyük sorunu şudur: ABD ve İngiltere kapitalist kalıp dünya hakimiyetini sürdürecekler, peki Avrupa’daki bu sosyalist hükümetlere ne olacak?  1858’de Avrupa devrimi olmaz... Marx 1883’te ölür.

Kitapta Marx’ın gördüğü ve tanımladığı kapitalizmle bugünün alakası olmadığı uzun uzun anlatılıyor, ki doğru. Kapitalizmin ilk düşünürleri de bugünü görseler tanıyamazlardı. Hatta 1940’ların kapitalisti Keynes ve 1980’lerin Friedman’ı da bugünü tanıyamazdı. Kapitalizmin bir faydalı huyu varsa, o da şu: Kapitalizm öyle tabu, put, ilah yaratmaz, hepsini aşındırıp çöpe atar, yeni ve eskisinden daha ileri birşey bulur.

Küllerinden yeniden doğmak lafı Marxizm’den çok, kapitalizm için geçerli. Teoride hayatın akışı Marxizm’i doğru çıkaracaktı, ama olmadı. İnsanlara canlıyken birşeyler vermek gerekiyor. Marxizm’in yorumunun yorumuyla 20. yüzyılda geldiği nokta, yoksulluğun zorla eşit paylaşımı oldu. Öte yanda kapitalizm çok üretti ama refahı herkese yayamadı... Artık 21. yüzyıldayız. Daha insancıl, refahı yayacak, paylaşımcı, güler yüzlü bir ekonomi ve bu ekonomiyi yaratacak demokratik siyasetin arayışı sürüyor. Gelecek 10 yılda gerçekten teknoloji sayesinde kaya gazı-petrolü yayılır ve ham petrol fiyatı kalıcı biçimde düşerse, dünya çapında en büyük ekonomik devrim olur. Marx ise kömür ve Prusya devleti ile uğraşırdı. Gelecekten umutlu olmak zorundayız.