Kullanýþlý aptallýk meselesi

Lenin’e ait olduðu söylenir, “kullanýþlý aptallar” tabirinin. Rivayet odur ki, Bolþevik lider, komünizmi “demokrasi” sanýp savunan Avrupalý solcularý kast etmiþtir bununla. Bütün kötülüklerin anasý sandýklarý kapitalizme karþý kalem sallarken, komünizmin totaliter niteliðini görememiþtir bu saftirikler ve kendilerini ona kullandýrmýþtýr.

Ayný kavramý son haftalarda gündeme sokan ise eskiden Taraf þimdi ise Türkiye gazetelerinin köþeyazarý olan Yýldýray Oður oldu. Geçmiþ yýllarýn Askeri Casusluk, Balyoz, Ergenekon gibi davalarýnda bir dizi vahim haksýzlýk, hatta düpedüz kumpas olduðunu anlattý önce. Sonra da, o dönem bunlarý görmeyerek bu davalarý ateþle savunduðunu teslim etti, “kullanýþlý aptallarmýþýz” dedi.

Bunun üzerine de Oður’a kýzanlar oldu ki, kendilerine hiç katýlmadým. Çünkü, evvela, bir insanýn geçmiþ hatalarýný kabul ve ilan etmesi bir erdemdir. Dahasý, bu hatalar (yani 2008-2011 arasýndaki “arýnma süreci”ndeki haksýzlýklar) hem çok vahim, hem çok barizdir.

Bugünlerde bu konuyu ele alanlara hemen “o zaman neredeydiniz” diye soruyorlar. Onun için þahsi bir not düþeyim: O zaman da burada idim. Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Hanefi Avcý, KCK tutuklamalarýna ve cadý avlarýna bu sütunda defalarca itiraz ettim. Bu sebeple de çevremden ve kendini “demokrat” addeden camiadan çok sayýda tepki aldým.

Þeytanlaþtýrma

Örneðin þu aralar tam 180 derece zýt bir yerde duran Nagehan Alçý, Hanefi Avcý’yý savunan yazýlarým üzerinde aleyhime yazý yazmýþtý iki yýl önce. Ona göre “demokrasinin yanýnda” saðlam durmuyordum. Çünkü saðcý önyargýlarým beni bir “iþkenceci”nin avukatý yapmýþtý. Ýlker Baþbuð’u bile savunacak kadar yoldan çýkmýþtým, falan filan.

Bugün, bunun gibi, özür borçlarý olan kalemler gerçekten var sanýrým. Ama asýl mesele bu deðil. Asýl mesele, geçmiþte yapýlan hatalarýn, “kullanýþlý aptallýk”larýn ardýndaki zihniyeti anlamaya ve deðiþtirmeye çalýþmak.

Benim o zaman gördüðüm temel zihniyet problemi, yaþananlarý normal bir güç mücadelesi ve demokratikleþme sancýsý olarak görmek yerine, “þeytanlaþtýrma” yolunu seçmekti.

Buna göre, Ergenekon diye her taþýn altýndan çýkan bir “þer odaðý” vardý ve memleketteki her melanet onun eseriydi. Ellerini ovuþturarak hain planlar yapýyor, camileri bombalamayý, okul çocuklarýný denizaltýlarda öldürmeyi tasarlýyordu. PKK’yý kasten yaratmýþ, terör örgütlerini bilerek beslemiþti.

Bu þer odaðýna karþý verilecek mücadele ise çok “tarihî” idi. Türkiye’yi kurtaracak “son savaþ”tý. Armagedon’du adeta. Arada ufak-tefek haksýzlýklar olsa bile, hep bu “büyük resim”e bakmak lazýmdý.

‘Son savaþ’

Açýkçasý, bu komplocu söylemi o zaman en çok Hizmet hareketinin medyasý yürüttü. (Buna bakarak, ayný hareketin devlet içindeki mensuplarýna dair bir projeksiyon yapmak da mümkündü.) Kaderin cilvesi þu ki, iþler bir anda terse döndü ve son bir kaç ayda bu kez Hizmet hareketinin kendisi bir “þer odaðý” gibi resmedilmeye baþlandý. (“Men dakka dukka” mý desek?)

Bu süreçler içinde benim savunduðum tutum ise, kullanýþlý mýdýr bilemem, ama sanýrým istikrarlýdýr: Tüm hukuksuzluklar açýða çýkarýlmalý, ama hiç bir kesim þeytanlaþtýrýlmamalý, kimseye karþý cadý avý baþlatýlmamalýdýr.

Çünkü siyasi kavgalarýmýz, hain þer odaklarýndan deðil, güç tutkumuzdan, gücün zehirleyici etkisinden ve demokrasi kültürümüzün fakirliðinden doðmaktadýr. Þer odaðý sandýklarýmýzýn da bizim gibi normal insanlar olduðunu, hatta kendilerince hayýr iþlediðini anlayamayýþýmýz, ortak kör noktamýzdýr.

Her melaneti def edecek bir “son savaþ” ise yoktur ve olmayacaktýr. Ýhtiyacýmýz, aksine, bugüne kadar toplumca hiç denemediðimiz bir “ilk barýþ”týr.