Küllerinden doğdu Araplar’a sucuk satacak

BUNDAN 60 yıl önce Bahri Beşler tarafından kurulan ve Türkiye’nin ilk özel entegre tesisi olan Beşler Sucuk’un kaderi 2001 kriziyle birlikte değişti. Bir çok firmanın krize borçla yakalandığı o dönemde, firmanın sahibi Ahmet Beşler krizden çıkmak için her yolu denedi. Ancak kriz öncesinde aldığı krediyi geri ödeme sürecinde bir gecede tavan yapan dolar yüzünden kendini toparlayamadı. Firmasını ayakta tutmak için iki yıl mücadele eden Ahmet Beşler, krizden çıkamayacağını anlayınca çareyi üretimi durdurmakta buldu. Ayman Döviz’in sahibi Mustafa Ayman ve arkadaşı Kenan Altun, 2002 sonunda Beşler’e ortak oldu. 10 yıl önce tesadüfen girdikleri sucuk işini seven üç ortak fabrikayı ayağa kaldırmakla kalmadı, üretimi de çeşitlendirdi. Beşler bundan sonra atağa kalktı. Tarihi Beşler’in hikayesini, hedeflerini, sektörü “Dövizden başka iş bilmezdim. Bende ne dövizcilik, ne kuyumculuk kaldı. Sucukçu oldum” diyen Karizma Beşler Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Ayman’la konuştuk.

Siz döviz-altın işi yaparken et işiyle tanışmanız nasıl oldu?

Türkiye’nin ilk sucuk markası Beşler. İlk özel entegre olmamızın kanıtı da tesis numaramızın 1 olması. 1953 yılında Ahmet Beşler’in babası Bahri Beşler tarafından kurulmuş. Bir çok ilkleri olmuş, kapı önünde kuyruklar oluşturmuş. Büyüdükçe fabrika büyümüş. Ancak 2001 yılına gelindiğinde bir çok markayı sıkıntıya sokan kriz patladı. Firmanın sahibi Ahmet Beşler, krizden çıkmak için her yolu denemiş. Ama kriz öncesinde aldığı kredi nedeniyle zor duruma düşmüş. İşte bizim tanışmamız da o döneme denk geliyor. Ortak olduk ama ben dövizin dışında bir iş bilmiyordum. Ahmet Bey ise bu işin duayeniydi. Kuyumculuk ince meslek diye bilinir ama et işine girdikten sonra öyle olmadığını ve etçiliğin çok daha ince bir iş olduğunu gördüm. Üç ortak Ahmet Beşler ve Kenan Altun’la beraber bu işe girdik. Borçları ödedik, yönetimde değişiklik yaptık. Makine parkurunu yeniledik. Bilindik marka olmanın avantajını kullanarak bugünlere geldik.

Beşler’e ortak olduğunuz 10 yıl öncesiyle kıyasladığınızda, bugün ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?

10 yıl önce aylık 275 ton üretimimiz vardı. Bugün aylık 1600 ton ürün yapıyoruz. Adet olarak hesapladığımızda aylık 5 milyon demek mümkün. Pazar ikincisiyiz. Zaten pazarda 10 firmayı geçmiyoruz. Artık kapasitemizi 5 bin 500 tona çıkartmayı planıyoruz. Şu anda üç vardiya çalışıyoruz ve gelen taleplere yetişemiyoruz. Sonbaharda Silivri’de yaptığımız yeni fabrikamıza taşınmış olmayı planlıyoruz. Bizim fabrikalarımız laboratuvar gibidir, 22 bin metrekare laboratuar yapıyoruz oraya. Bizim işimizde hijyen çok önemli, ortamınız ne kadar sterilse, ne kadar mikroorganizmayla temas yoksa ürünün dayanıklılık süresi de o kadar uzar.

Şarküteri ürünlerinin sağlığa zararlı olduğu konusunda açıklamalar var.Bu tür söylemler tüketicinin aklını karıştırıyor.

Kamuoyundaki endişeler, konu hakkında bilgisi olmayan insanların çıkıp gündem yaratmak adına yorum yapmalarından kaynaklanıyor. Türkiye, artık eski Türkiye değil. Avrupa normlarında ne varsa, o var bizde de. Bir çok denetim firması tarafından denetleniyoruz mesela biz. Artık Avrupa tüzüğüne göre üretim yapıyoruz. Bir kalıp sucuğun içeriğinde, etiketinde yazmayan bir madde varsa ya da etiketinde yazan bir madde yoksa tek bir sucuğa verilen ceza 12 bin TL. 5 bin sucuk yaptığınızı düşünün, cezanın boyutlar çok büyük. Bu kontrolü de herkesin kolayca yapması mümkün. Aldığınız bir sucuğu tahlil ettirebilirsiniz. O yüzden salamın sucuğun içine öyle herşeyi koyamazsınız. Baharat bile miligramla katılır. Sadece bizim sektörümüzde değil, gıda da artık her şey sıkı denetim altında. Avrupa’nın kabul ettiği normların dışına kimse çıkmıyor. Avrupa’da çok ciddi et ve şarküteri ürünleri tüketimi var. Avrupalı’nın et tüketimi bizim 20 katımız. Onlar yanlış yapıyor da biz mi doğrusunu biliyoruz. Üretiminizi standartlar çerçevesinde yaptığınızda ortada sorun kalmıyor.

Bundan sonraki hedef ve projelerinize ilişkin neler söylersiniz?

Bundan sonra şov yapacağız. 40 yeni formülümüz yeni fabrikaya geçmemizi bekliyor. Sonbaharda Silivri fabrikamızın faaliyete geçmesiyle birlikte yeni ürünlerimiz raflarda yerini alacak.

Peki ihracat...

Bazı özel sipariş dışında yurt dışına ürün satmıyoruz. Ancak Katar emirlerinden biri için özel sucuk gönderiyoruz. Irak’tan çok talep var. Orada et pahalı. Çünkü buradan götürmeniz çok maliyetli. Kapasitemiz arttığında zengin Arap ülkelerine salam sucuk ve sosislerimizi satacağız. Kuveyt, Katar gibi ülkelere ihracatla başlayacağız.

Sektörü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şarküteri ürünleri işinde 10 yıldır kriz görmedim. Her yıl 10-15 büyüdük. Tüketimde bir azalma olmadı. Sektörde ciddi rekabet var, ama aynı zamanda meslektaşız. Bazen dışarıda bir araya geliriz, herkes birbirinin ürününü alır test eder ama asla formüllerini birbirine söylemez. 17 kişilik bir Ar-Ge laboratuvarımız var. Bir yıldır süren projelerimiz var çünkü bizim ürünümüz öyle hemen olan bir ürün değil, olgunlaşması için zaman gerekiyor. Hızlı gelişen bir sektördeyiz.

20 yıl önce faiz yüzde 10 olacak deseler gülerdim

BİZİM sektörün en büyük sorunu et fiyatlarının yüksekliği. Avrupa’da 3 euro’yken bizde 18 euro olması sıkıntı yaratıyor. Geçen yıl bu konuda ciddi sıkıntı yaşanacaktı hemen ithalatı serbest bırakıldı, çok ölçülü oldu. Yerli üreticiye zarar verebileceği konuşuluyordu, öyle olmadı. Şu anda da çok fazla ithal ete rağbet yok, çünkü ürünün fiyatı yerli ile aynı. Öyle olunca ithale yönelmiyorsunuz. Bir de hayvancılık yayılmaya başladı, bu konuda yatırımcıların sayısı arttı. Yavru danaların Türkiye’ye girişinde gümrük vergisi sıfırlandı. Büyük hayvancılık şirketleri kuruldu. El yordamıyla hayvancılık devri sona eriyor, 30-40 bin baş hayvanla çalışan çiftliklerimiz var artık. İş adamları için istikrar çok önemli. Bu şu anda var. Dövizci olarak ne enflasyonlar, ne gecelik 6 bin 500 liralık faizler gördüm. Yüzde 10 faizlerin olduğuna inanamıyorum. Bana bunu 20 yıl önce söyleselerdi inanmaz, güler geçerdim.

Yoğurt, süt ve peynir üretmek için çalışıyoruz

BÜFECİLER kendi dönerini kendi yapıyor. Şimdi biz hazır döner üretmeye başlayacağız. Fabrikalar üretecek, üzerinde son kullanma tarihi, içindekiler, menşei olacak. Sistem o yöne gidiyor. Bu yasada var ancak döner fabrikaları olmadığı için uygulama alanı henüz yok. Biz bunu başlatacağız. Süt, peynir ve yoğurt işiyle ciddi şekilde çalışıyoruz. Altyapı çalışmaları deneme formatında sürüyor.

Besicilikteki eksiğimiz ırk oluşturamamamız

Türkiye’de hayvancılık, köylümüzün iki danasının olmasıyla başladı. Şimdi bu, gelişiyor. Yurt dışında hayvancılık çok bilinçli yapılıyor, bizde de oraya doğru bir gidiş var. Avrupa’da öyle ırklar var ki bir hayvanın ağırlığı 1.5 tona geliyor. Türkiye’deki hayvancılıkta ise bir ırk gelişimi yok. Avrupa’da sistem, o ırkın en iyi hale getirilmesi üzerine kurulu. Bu hayvanlar suni yem yedirilip, ilaçlarla bu hale getirilmiyor. Devlet ithalata izin verirken, hangi ülkeden hangi hayvanı ithal edebileceğimizi belirliyor. Örneğin, Türk Cumhuriyetleri’nden ithal edemedik. Çünkü analiz verileri bizim için uygun değildi. İthal ettiğimiz yerler; Polonya, Almanya, Fransa başta olmak üzere belirli ülkeler.

Kağıthane’deki fabrika yerini rezidansa bırakacak

Bulunduğumuz Kağıthane’deki tesisimiz kurulduğunda burada ne yerleşim ne işyeri vardı. Burası 15 dönüm üzerine kurulu, ancak dar geldiğinden Silivri yatırımını başlattık. Oraya gittiğimizde İstanbul’la işimiz olmayacak. Buradaki fabrikanın arazisi için de bir rezidans projemiz var. Proje için 50 milyon dolarlık bir bütçe ayrıldı. Mevcut fabrikanın yerine çok katlı bir alışveriş merkezi ve üzerine de konut yapılacak. Bu konuda bir inşaat firması ile anlaştık.