Kültür bir sandık olsa içinden Malezya çıkar

Kültürel olarak ilginç bir ülke Malezya...  Çinli, Yahudi, Arap, Ermeni, Siyam, Burmalı, Filipinli herkes burada. Farklı milletler bir araya gelince kültür de zengin oluyor haliyle. Sadece kültürü mü? Yemekleri, tarihi eserleri, baharatları, bayramları da... Özellikle ülkenin George Town şehrini mutlaka görün.

Bu haftaki gezimiz Malezya’ya. Güneydoğu Asya’nın hem coğrafi  hem de kültürel anlamda ilginç ülkelerinden Malezya’nın coğrafi durumu ilginç çünkü bir bölümü Asya anakıtasında, bir bölümü Borneo adasının kuzeyinde. Anakıtada bulunan ve Batı Malezya adıyla bilinen bölge, Tayland’ın güneyinde. Kendi güneyinde ise Singapur var. Doğu Malezya’nın ise Brunei ve Endonezya ile sınırı var.

Kültürel olarak da çok ilginç bir ülke Malezya çünkü karmaşık bir etnik yapısı var. 30 milyon nüfuslu ülkenin yarısı Malay. Malaylar ülkenin Müslüman halkı. Politik olarak da etkili olan Malayları yüzde 23 ile Çinliler takip ediyor. Ülke nüfusunun dörtte biri Çin kökenli ancak Çinliler politik olarak aynı etkiye sahip olamadıklarından yakınıyor. Malezya’da 3 milyona yakın Hintli yaşıyor. Malay olmayan yerli halkın kökeni ise Tayland, Kamboçya, Vietnam gibi komşu ülkeler. ‘Orang Asli’ adıyla bilinen aborijinler de Malezya’nın azınlıklarından.

Bu yazıya konu olan Penang adasının etnik yapısı daha karmaşık. 1786’da İngiliz sömürgesi haline gelen Penang, bölgenin merkezi konumdaki limanlarından. Batı ve Doğu arasındaki köprü durumundaki ada, kısa sürede önemli bir ticari merkez olarak adından söz ettirdi. Böylece farklı coğrafyalardan insanlar adaya akın etmeye başladı. 20’nci yüzyıla gelindiğinde adanın merkezi George Town’da Çinli, Yahudi, Arap, Ermeni, Siyam, Burmalı, Filipinli ve daha pek çok vatan ve dinden insanı görmek mümkün.

Gelelim yazımızın ana konusuna. Bu hafta bir broşür üzerinden yapacağız gezimizi. Evet yanlış duymadınız, broşür. Rehberle gezmiyorsak seyahat başında turizm ofislerini ziyaret eder, harita ve broşür toplarız değil mi? Doğal olarak ben de Kuala Lumpur’dan otobüsle geldiğim George Town’da aynı şeyi yaptım. Aslında seyahat öncesi George Town’ın UNESCO kültür hazinelerinden biri olduğunu okumuş ancak güzergahımı farklı bir şekilde belirlemiştim. İşler planlandığım gibi gitmedi. Kuala Lumpur’dan Laos’a uçacakken vizem olmadığı gerekçesiyle uçağa alınmadım. Alın Türk vatandaşlarının yaşadığı bir vize kabusu daha! Havaalanında vize alabileceğim yazılıydı Dışişleri Bakanlığı’nın sitesinde. Ama yapılan değişiklik siteye işlenmemişti. Artık Türk vatandaşları Laos için havaalanında vize alamıyormuş. Evsahibem Somsiah’ın evine dönüp jetlag’i üzerimden atmak üzere bütün bir günü uyuyarak geçirmiş, kafamı toparladıktan sonra birkaç gün daha Kuala Lumpur’da kalmış ve ardından George Town’a gelmiştim. George Town UNESCO Kültür Hazinesi olarak kabul edilen bir kent ancak bu unvanı sadece tarihi binaları için değil Malay, Çin ve Hint geleneklerini koloni döneminden kalma adetlerle harmanlayıp çokkültürlü bir mucizekent yarattığı için de almış. Bu çokkültürlülük sadece mimari yapıda değil dil, sanat, müzik, el sanatları ve mutfak alanında da kendini gösterdiğinden yetkililer kolları sıvamış, çok açıklayıcı ve bilgilendirici broşürler hazırlamış. George Town’da kalacağım günlerde bu broşürler beni kentin farklı etnik özellikler gösteren mahallelerine sürükleyerek unutulmaz bir keyif yaşamamı sağladı.

George Town’un tarihi merkezinde görülmesi gereken yerlerin fotoğraflarıyla yer aldığı broşürün bir sayfası da somut olmayan kültürel mirasa ayrılmış. Ritüeller, mutfak ve geleneksel el sanatları... İki bölgeye ayrılan tarihi kent merkezinde geleneksel el sanatlarıyla uğraşan kişilerin dükkanları ve yöre yemeklerini sunan yerler açıklayıcı bir şekilde işaretlenmiş. Böylece Taoist inanca sahip Çinlilerin ev veya tapınaklarda kullandıkları tütsüleri yapan ustayı; çeşitli etnik grupların düğün, cenaze veya dini törenlerde taktıkları çiçek kolyelerinin hazırlandığı tezgahları; Hint takılarının oya gibi işlendiği atölyeleri; Çinlilerin evlerinin girişlerine asılan plakaları yapan son usta Mr. Kok’un yerini; 1940’lardan kalma bir makinede çekilen mis kokulu baharatların satıldığı aktarları; Müslümanların giydiği takkelerin dikildiği terzihaneleri ziyaret etme şansı bulabiliyorsunuz.

İSTEYENE  PİRİNÇ ERİŞTESİ,  DİYETTE OLANA MEYVE

ŞEHRİ yürüyerek gezerken tabii ki karnınız acıkıyor. Broşürdeki bilgiler o kadar iştah açıcı ki ister istemez bu rengarenk, lezzetli yiyeceklerin hazırlanıp satıldığı yerleri de ziyaret ediyorsunuz. Nemli ve aşırı sıcak havada pirinç eriştesi yapan ustaları görünce ekmek parasını nasıl alın teriyle kazandıklarını anlıyorsunuz. ‘Little India’ (Küçük Hindistan) dedikleri bölgeye geldiğinizde yoğun bir baharat kokusuyla karşılaşıyorsunuz. Sokaktaki tezgahlardan ‘samosa’ denen Hint böreklerinden almadan geçmek mümkün değil. Canınız tatlı çekerse her köşebaşında taze dilimlenmiş papaya, mango, ananas ve Türkiye’de görmediğimiz, adını dahi duymadığımız meyveler satılıyor. Üstelik fiyatlar çok uygun. ‘Roti bakar’, odun ateşinde kızartılmış ve tereyağ-reçelle servis edilen ekmek. Yabancı bir tat değil tadına bakmalı. Sabah saatlerinde Kraliçe Caddesi’nden (Lebuh Queen) geçiyorsanız mutlaka Ayşe teyzenin ‘apom’ tezgahına uğramalı. Aisha Beebi Majid, annesinden devraldığı mesleği neredeyse 20 yıldır sürdürüyor. Müşterileri ona ‘mami’ yani anne diyor. Ayşe teyze apom yapmanın ölmekte olan bir meslek olduğunu düşünüyor, “Aynı zamanda zor zanaat” diyor. Haklı da. Her sabah üçte kalkıyor. Önce pirinç unuyla harcını hazırlıyor. Ardından onunla sunduğu sosu yapması gerek. Akşamdan fermante olması için bıraktığı sos körili. Gelenler en çok ‘apom telur’ sipariş ediyor, yani yumurtalı pirinç unu krebi. Bir apom 50 kuruş (1 ringit). Tabii tek bir taneyle doymak zor, yemeye devam. Güneydoğu Asya’nın çoğu yerinde olduğu gibi, burada da gün boyu açık olan pek çok yiyecek tezgahı ve sokaklarda dolaşan seyyar satıcı var. Çoğu insan da yemeğini bu kişilerden alıyor.

TOPLUMUN  KALBİ FESTİVALLERDE  ATIYOR

ÜLKEDEKİ çokkültürlülük festivallerde de kendini gösteriyor. Onlar da bizim gibi aileleriyle geçiriyorlar bayram günlerini. Müslüman halk Ramazan’ı büyük bir dikkatle kutluyor. Bayramda herkes ailesini ziyarete gittiği için büyük kentler boşalıyor. Çin yeni yılı ay takvimine göre ocak veya şubatta, Hintlilerin ışık festivali Diwali ekim-kasımda, Budistlerin Wesak bayramı ise mayıs-haziranda kutlanıyor. Doğu Malezya’da mayıs ayındaki hasat, hazirandaki ‘Pesta Gawai’ kendine has festivallerden.

İZMİR  VE ?ANTALYA’DAN?DA?ULAŞIM  MÜMKÜN

TÜRKLERDEN vize istemeyen ülkelerden biri Malezya. İstanbul’dan THY veya Malezya Havayolları ile Kuala Lumpur’a uçabilirsiniz. Biletimi genelde internetten alırım. Bu geziden önce de bir acenteye danışmıştım. Acenteden Malezya Havayolları’nda İzmir veya Antalya çıkışlı biletlerin İstanbul çıkışlı olandan daha ucuz olduğunu söylediler. Yani başka bir şehirden başlayacaksa yolculuğunuz, avantajlı olabilirsiniz. Malezya’ya ulaştığınızda ülke içinde veya çevre ülkelere yapacağınız yolculuklar için Air Asia en uygun fiyatı veren havayolu. Ülke içinde mesafeye göre tren veya otobüsle de yolculuk yapılabilir.

YAĞMUR  ORMANLARI VE  ÇAY  BAHÇELERİ

KUALA Lumpur’dan başlayan yolculuğunuzda bu yazıda anlattığım George Town dışında Perak bölgesinin başkenti olan ve yine bir koloni dönemi kenti olan Ipoh; Singapur tarafına geçecekseniz Johor Bahru ve yine tarihi bir kent olan Malacca; yağmur ormanlarını görebileceğiniz, tropik adalara yakın olan Kota Kinabalu; çay bahçeleriyle yemyeşil Cameron Highlands; deniz tatili yapmak istiyorsanız adalar kümesi Langkawi; dalmak istiyorsanız Redang adası Malezya’da görmek isteyebileceğiniz yerlerden.