Malik B. Nebi "Kültür Sorunu" adlý eserinde kiþilerin ve toplumlarýn beklenmedik bir hadise karþýsýnda sergiledikleri davranýþlarý, tarihin akýþý içinde oluþmuþ kültürlerinin belirlediðine örnek olarak vaktiyle Fransa'da yaþanmýþ bir hadiseyi gösterir:
Bir ara Fransa'da, Fransýz olmayan yabancý öðrencilere kota uygulanýr. Bu, Fransa'da yaþayan Araplarýn ve Yahudilerin cahil kalmalarý demektir. Bir Arap avukat ile bir Yahudi avukat, hükümetin bu tutumuna karþý dava açtýktan sonra, þöyle bir tavýr takýnýrlar: Yahudi avukat zaman kaybetmeden ofisinin bir kýsmýný sýnýf haline getirir, avukat önlüðünün yanýnda bir de öðretmen önlüðünü edinir ve mahallesinde, uygulanan kota yüzünden okula gidemeyen Yahudi çocuklarýna eðitim vermeye baþlar.
Arap avukat ise çarþýda, pazarda, camide, kahvede karþýlaþtýðý Araplara eðitimin önemini anlatýr, "ilim öðrenmenin Müslüman kadýn ve erkeklere farz olduðunu" söyler. "Ýlim Çin'de de olsa gidip öðrenin" hadisini hatýrlatýr. "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" ayetini okur. Baþka da hiçbir þey yapmaz.
Yahudi avukat ile Arap avukatýn ayný olay karþýsýnda sergiledikleri farklý tutum, tarihin akýþý içinde oluþmuþ kültürlerinin bir yansýmasýndan ibarettir der Malik b. Nebi. Çünkü Yahudiler tarih sahnesine çýktýklarý günden beri, bazý kýsa dönemler hariç, her zaman dýþlanmýþ, sürgün edilmiþ ve baský görmüþler. Gettolarda yaþamak zorunda býrakýldýklarý için de baþta eðitim olmak üzere bütün bireysel ve toplumsal sorunlarýna çözümler üretmeyi öðrenmiþler. Araplar ise cahiliye döneminde kabileci ortamýn etkisiyle serazat bir hayat sürdükleri gibi Ýslam'dan sonra da yüzyýllarca hakim unsur olarak etkili konumda olmuþlar. Böylece sorunlarýnýn kabile sistemi veya devlet aygýtý tarafýndan çözülmesine iliþkin bir kültürleri oluþmuþ. Yirminci yüzyýldan itibaren hakimiyetlerini kaybedince de karþýlarýna çýkan sorunlarý hakimiyet dönemlerinden kalma kültürleriyle çözmek gibi bir açmazýn içine girmiþler.
Genelde Ýslam aleminde, özelde Türkiye'de yüzyýlý aþkýn süredir yaþadýðýmýz durum böylesi bir kültür þokudur. Bundan önce, devleti yöneten hanedan bir kavme mensup olsa da devlet bütün Müslüman milletlerindi. Mesela Selçuklu, Osmanlý hanedaný Türk'tü, ama devlet Arap, Türk, Kürt, Fars bütün Müslüman milletlere aitti. Eyyubî hanedaný Kürt'tü, ama devlet hakeza bütün Müslümanlarýndý. Hanedanýn bir etnisitesi vardý, ama devletin yoktu. Yirminci yüzyýldan sonra kurulan devletler ise bizzat aygýt olarak bir etnisiteye atfedilir oldular. Bu, devlet açýsýndan yeni bir kültürel davranýþ demekti. Bu yüzden Arap devletinde Türkler, Kürtler, Türk devletinde Araplar, Kürtler bir anda kendilerini sahipsiz, etkisiz hisseder oldular. Daha önce tanýk olmadýklarý sorunlar yumaðý içinde buldular kendilerini ve çözüm için de gözlerini sýnýrlarý içinde yaþadýklarý devletlere diktiler, ama devletler de onlara karþý yeni dönemin kültürüne uygun çözümler üretmek yerine, eskinin devletinde her türlü haklarý teminat altýnda olan bir kýsým insanlarýn durduk yere huzursuzluk çýkarmasý þeklinde algýlamaya baþladýlar. Devletler, modern, çaðdaþ, üniter yapýlarýndan ödün vermiyorlar ama eskinin devleti devam ediyormuþ gibi muamele bekliyorlar vatandaþlarýndan. Milletler de yeni dönemin yeni devletinin sebep olduðu sorunlarýn çözümü için eskinin devleti devam ediyormuþ gibi þikayette bulunuyorlar.
Kürtlerin anadilde eðitim taleplerini ve devletin buna karþý takýndýðý tavrý bu baðlamda okumak gerekir diye düþünüyorum. Kültür þoku yani. Zamanýn içindeki sorunlara zamanýn dýþýndan çözümler önermek baþka nasýl izah edilebilir?