Kültürler çatışması mı?

Taksim olaylarının geldiği nokta maalesef beni bir kez daha bu konuya döndürüyor.

Gerçekçi olmak lazım, olan bitenlerin ne Topçu Kışlası ile, ne AVM’lerle pek alakası yok.

Hatta bir adım daha ileri gidelim, yaşananların AK Parti’ye politik bir muhalefetle de ilişkisi çok sınırlı.

Konu, kanımca, çok açık bir kültürel çatışma.

Türkiye’de yaşananlar, üstelik bu olay pek de yeni değil, Gezi olayları konunun geldiği son nokta, küresel düzlemde bir medeniyetler değil ama ülke içi bir kültürler çatışması.

İnsanlarla tartışırken muhalif pozisyon almayı, biraz da mesleki bir deformasyonla, tercih ederim; AK Parti muhalifleriyle tartışırken ekonomik büyümeyi, kamu maliyesinin mükemmel performansını, dış politikadaki canlanmayı, AB reformlarını, sivil-asker ilişkilerindeki gelişmeleri öne sürdüğümde AK Parti muhalifleri bunları duymak bile pek istemiyorlar, onların bu partinin temsil ettiği değerlere karşıtlıkları öyle kamu politikalarıyla açıklanabilecek bir şey pek değil, eleştirileri hatta, nefret kelimesini kullanmak istemiyorum, kızgınlıkları başka bir düzeyle ilgili.

Paralel bir durum AK Parti sempatizanları için de geçerli; bu insanlarla da tartışırken somut örnekler veriyorum, yeni düzenlenen devlet protokolünde Genelkurmay Başkanı’nın tüm bakanların önünde oluşunu, Genelkurmay’ın hala MSB’ye bağlanamamasını, mesela Hasan Cemal’in yazılı basında olamamasını, Uludere meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz diye soruyorum, bu arkadaşlar AK Parti muhaliflerine göre daha sakinler, bana hak veriyorlar, bu sıkıntıların farkında olduklarını söylüyorlar ama nihai analizde Sayın Başbakan’ı ve AK Parti’nin temsil ettiği değerleri çok sevdiklerini, bu eleştirileri çok önemsemediklerini ifade ediyorlar.

Benim son senelerde algıladığım, AK Parti sevgisinin ve muhalefetinin, demokratik, normal ülkelerde olması gerektiği gibi artık kamu politikalarından geçmediği gerçeği; taraflar daha ziyade kültürel konularda derin bir ayrılık yaşıyorlar ve AK Parti, CHP tartışmaları kamu politikaları temelinde değil, kültürel bir eksende gibi.

Gezi olaylarında MHP ve BDP’nin olaylarda pek görülmemesini de bendeniz bu iki partinin temelinin kültürel ayrışmada AK Parti’ye daha yakın olmaları ile açıklama eğilimindeyim.

Meselenin kültürel eksene indirgeniyor olması hiç kuşkusuz AK Parti’nin lehine bir durum.

1950’den beri konuşulan yüzde 70- yüzde 30’luk siyasal olarak gözüken ve gerçekten pek değişmeyen bölünmenin kökeninin çok da siyasal (kamu politikaları) olmadığını, kültürel etkenlerin çok daha ağır bastığını düşünüyorum.

Sosyologlar, siyaset bilimciler siyasal ve kültürel olanın bu kadar net ayrışamayacağını ileri sürebilirler ama bizim ülkemizde böyle bir ayrışmanın varlığına gerçekten inanıyorum zira çok az başka ülke bizim 20’lerde, 30’larda yaşadığımız kültürel travmaları yaşamış, bu travmalar söz konusu yüzde 70- yüzde 30’luk fay hattını oluşturmuş galiba.

Yüzde 30’luk bir kesimin dünyayı algılaması, kadın-erkek ilişkileri, en genelinde kültürel paradigmaları yüzde 70’den çok farklı.

Gezi olayları bu kültürel fay hattının bir kez daha ama daha görünür bir biçimde kırılması; bu fay bugüne dek hep sandıkta kırılırdı, şimdi Taksim’de kırıldı.

Olay bir kültürel çatışma; medeniyetler çatışmasında değil, medeniyetler ittifakında pozisyon almış Sayın Başbakan’ın kendi ülkesi içinde de kültürler çatışması değil, kültürler ittifakı yönünde irade koyması, dilini bu yönde kullanması ülkemizin geleceği için çok hayati.

Mesela, AB reformlarının gündemi belirlediği günlerde yüzde 30’un tepkileri hem azalmış hem de farklılaşmış iken, bugün AB reformlarının daha az konuşulduğu bir konjonktürde Gezi olaylarının bu aşamaya gelişini Sayın Başbakan mutlaka irdelemeli diye düşünüyorum.

Söz konusu kültürel ayrışmanın tırmandığı ortamda AK Parti seçimleri mutlaka kazanır, hatta oy oranı bile artabilir ama ülkeyi yönetmede daha fazla zorlanır.

Meselenin faiz lobisiyle açıklanması da hiç tatmin edici değil; unutmayalım, yağmur yağdığında şemsiyeci para kazanır ama yağmuru yağdıran şemsiyeci değildir.