Kumpaslý günlerden bugüne

Ergenekon - Balyoz operasyonlarýnýn yapýldýðý ve onlarca insanýn kafile kafile tutuklandýðý dönemde,“Kurunun yanýnda yaþýn yanmasý”ndan söz etmek zordu.

Mesela Türkan Saylan’ýn evinin sabaha karþý basýlmasýný eleþtirmek, “yaþlý, hasta bir kadýna böyle bir operasyon yapmak þart mý?” diye sormak darbe soruþturmasýna mani olmak gibi suçlanabilirdi. Ayný þekilde tutuklanan askerler arasýnda emir komuta disiplini içinde yer alanlar bulunabileceðini söylemek de “Sürece taþ koymak” ithamýna yol açabilirdi.  

O dönem, “Cemaat medyasý” televizyonu - gazetesi ile fýrtýna estirmekte, deyim yerinde ise kýlýcýnýn iki tarafý da kesmekte, Hükümete yakýn medya da ayný tempoda yayýn yapmakta idi.

Ben yazdýðým yazýlarda, çýktýðým TV programlarýnda “delil deðerlendirmesi yapmayacaðýmý” ancak “Türkiye’de bir darbe geleneði bulunduðunu ve bununla mücadele edilmesi gerektiðini” ifade ederek geldim. Buna karþýlýk “Cemaat medyasý”na, “Davalara bu kadar sahiplenmenin davalarý gölgelediðini” söyledim.

Henüz bugün“FETÖ” diye tanýmladýðýmýz, o günlerde “F Tipi” diye ifade edilen yapýnýn polisi -savcýsý - yargýcý ile “önce tasfiye edilecek hedef kiþiyi belirleyip, sonra suç üretimi yaptýðý”ný bilmiyorduk.

O dönem, Baþbakan Erdoðan’ýn Ýlker Baþbuð’un “Terör örgütü lideri” suçlamasý ile tutuklanmasýný yadýrgamasýnýn bile “cesaret meselesi” olarak algýlandýðýný hatýrlýyoruz. Ayný þekilde bir gün Baþbakan’ýn en yakýnlarýndan birisi olarak Yalçýn Akdoðan’ýn “kumpas” deðerlendirmesinin müthiþ bir sürpriz olarak görüldüðünü biliyoruz.

Ergenekon, Balyoz, Türkiye’nin bilinen darbe geleneði ve kumpas... Bir gün geldi kumpastan kurtulmaya çalýþtý Türkiye.

Bugün...

Bir darbe giriþiminin içinden çýktýk, deyim yerinde ise ülke ipten döndü, þehitler, gaziler var ve onun olaðanüstü duyarlýlýðý var.

O yüzden olaðanüstü hal içindeyiz.

Tabii ki, soruþturmalar, takibatlar oluyor, olacak.

Üstelik darbede devletin kýlcal damarlarýna nüfuz etmiþ bir yapýnýn rol aldýðý biliniyor ve soruþturmalar onun tasfiyesini öngörüyor.  

Bir kere darbe giriþimini çözmek lazým.

Asker ayaðýný, sivil ayaðýný, siyasi ayaðýný, iç - dýþ ayaðýný tespit edip, yargý huzuruna çýkarmak lazým.

“Kýlcal damarlara sýzma”deyince devletin önüne onbinler, yüzbinler çýkýyor. Buna bir de, o yapýnýn, toplumun kýlcal damarlarýna ulaþmýþ olmasý gerçeðini ilave etmek lazým.

Tasfiyeler olaðanüstü halin saðladýðý operasyon imkanýyla gerçekleþiyor.

Bahçeli’nin söylediðine göre 1 milyon insan etkilenmiþ durumda. O “maðdur” diye tanýmlýyor bu 1 milyonu.  

“Maðdurlar”diye bir gündem oluþtu.

Kim maðdur kim deðil? Bu sorunun cevabýný bulmak da kolay deðil.

Bir yandan darbe - þehit - gazi hassasiyetini dikkate almak lazým, bir yandan da maðduriyetlerin bir toplumsal problem haline gelme riskini.

“Öldür öldür”, “Daha çoðunu daha çoðunu” demekle de olmuyor, sýzmalara gözü kapatmakla da...

Denge de kolay deðil.

Böyle dönemler, köþelerin, manþetlerin, TV söyleþilerinin yargý makamýna dönüþtüðü, geçmiþte “F Tipi”nin Ergenekon - Balyoz davalarý sýrasýnda sergilediði dil ile ortaya çýktý. Daha önceki darbe dönemlerinde de -ki ben 12 Mart, 12 Eylül, 28 Þubat, 27 Nisan operasyonlarýnda medya içindeydim- benzeri kampanyalar - medya infazlarý gerçekleþmiþtir.

Ben bugün de medya haberlerinden yola çýkýp delil deðerlendirmesi yapmamaya itina ediyorum. Yargý süreci “saðlýklý” iþlesin -kötü iþlemesinin örnekleri kumpaslar sýrasýnda görüldü- suçlular cezasýný çeksin, mazlumiyet ve haksýz maðduriyet oluþmasýn.

Bahçeli “Bu sosyal bir yara açabilir” diyor ya, haklý.

Sayýn Cumhurbaþkaný’nýn valilere, “Adil olun, at izi it izine karýþmasýn” çaðrýsý ile ve Sayýn Baþbakan’ýn “Sapla samaný birbirine karýþmasýn” ifadesiyle “maðduriyet” konusunu önemsemiþ olmalarý da önemli.

Tespit etmek zor, tespit edememek tehlikeli, yanlýþ tespit yapmak toplumsal risk taþýyor.

Allah karar vericilerin tehlikelere karþý basiretini, ferasetini, insanlar hakkýnda hüküm verirken de hukuk hassasiyetini ve adaletini diri kýlsýn.