Küresel DAİŞ yatırımı

DAİŞ, can yakan bir terörizmin unsuru olduğu kadar, küresel bir ‘siyasal maymuncuk’ vazifesi de ifa etmeye başladı. Küresel siyasal doğruculuğun mutabakat nesnesine dönen DAİŞ, tarihin sonunu getirmiş tadında bir muameleye tâbî tutuluyor. Benzer bir son sahne, geçtiğimiz hafta Mısır’da yaşandı. Kanlı bir darbe ile yönetime gelen Sisi’nin de, DAİŞ’le mücadele platformuna çıkarılarak post-modern meşruiyet kaynağına ulaşması sağlandı.

Hatırlanırsa, DAİŞ’in zuhur edişi ile Mısır’da Sisi’nin kanlı darbesi benzer bir takvime işaret ediyor. Hatta Mısır darbesinin ardından DAİŞ’in özellikle Arap İsyanlarının yaşandığı ülkelere sirayeti ise neredeyse tamamen eş zamanlı bir gelişme. 2013’te, Kahire’de kanlı bir yaz yaşanırken, Şam’da kimyasal silahlarla binlerce insan katledilmişti. Tunus’ta devrim karşıtı komplolar başlamış, Libya’da bölünme korkularını tetikleyen kaotik süreç ete kemiğe bürünmüştü. 

Elbette bütün bunlar arasındaki somut ünsiyetten ziyade, ortaya çıkan atmosferden bahsediyoruz. Arap dünyasındaki değişim dalgasının önce kırılması (Mısır), ardından da bastırılması (Suriye) sürecinin sürdürülebilir olması için ‘meşru bir zemine’ ihtiyaç vardı. DAİŞ kabaca bu meşruiyetin adresi ilan edildi. Statükonun isteyebileceği zemini, onların beklentilerinin bile üzerinde bir hızda ve genişlikte inşa etti. Şam’dan Tunus’a, Musul’dan Sina’ya, Suriye’den Paris’e uzanan bir zemin kısa sürede ortaya çıkarıldı.

Bu zemin içerisinde yükselen dilin oldukça kripto olduğunu da ifade etmek gerekiyor. DAİŞ bu dilin alfabesinden ibaret. Bu alfabe ile yazılanlardan her bir aktör bambaşka bir şeyi anlıyor. DAİŞ diye yazılanları; Baas rejimi isyanı bastırmak, Rusya Mezopotamya’ya yerleşmek, Sisi darbeyi tahkim etmek, İran müdahaleciliği meşrulaştırmak, Körfez ise statükoyu korumak gibi okuyor. Batı tarafından da El-Kaide gibi yerleşik olmayan bir örgütün sunmadığı malzemeleri bulmanın aracı olarak okunuyor. Avrupa ise çok daha karmaşık bir durumda. Zira DAİŞ’in medyatik yüzü ve ses getiren eylemlerinin kaynağına dönüşmüş durumda. Açık bir şekilde ‘Avrupalı terörizmi’ DAİŞ heyulasının önemli bir unsuru hâlin
de.

DAİŞ her yönüyle lafzi veya mecazi olarak muamele gördüğü sürece, ironik bir şekilde sahici anlamı ve varlığı da tahkim ediliyor. Bu durum DAİŞ’le cari mücadelenin, bizatihi DAİŞ’in -ilk anda- sirayet etkisini yaygınlaştırmasına neden oluyor. Bu bağlamda, önümüzdeki dönemde de DAİŞ’in araçsallaştırıldığı oranda serpilmeyi sürdüreceğini görmemek mümkün değil.

Zira DAİŞ’le mücadelenin kendisi, büyük ölçüde DAİŞ’e yatırım denklemi içerisinde gerçekleştiriliyor. Aksi takdirde, mücadele edildikçe sirayet etkisi artan bir yapıyı ve mekanizmayı açıklamak imkânsız hale geliyor. Türkiye gibi doğrudan DAİŞ teröründen mağdur olan birkaç aktör hariç, DAİŞ’le mücadeleyi kısa vadeli ve oldukça tehlikeli taktiksel adımların aracına dönüştüren yaklaşım ise kendi eliyle krizi büyütüyor.

Diğer yandan, DAİŞ üzerinden uluslararası ilişkileri ve bölgesel jeopolitiği düzenleme yaklaşımı sadece çılgınca değil, aynı zamanda kaçınılmaz olarak ateşle oynamak anlamına geliyor. İlk anda bu türden bir girişimin kısa vadeli getirileri olsa da, orta ve uzun vadeli yatırım anlamında bir felâketin önünü açmaktadır.

Anlaşılan, başta Batı’daki aktörler olmak üzere DAİŞ olgusundan nemalanan tüm aktörler, ‘yaşanan küresel negatif zamanı ve siyasetsizlik dönemini’ DAİŞ gibi oldukça kullanışlı bir aracın sağladığı imkânlarla geçirmek istiyorlar. Zira mezkûr tabloya ait başı sonu belli bir stratejileri bulunmuyor. Aksine, taktiksel olarak kullanışlı gördükleri DAİŞ gibi tehlikeli bir başlığın sağladığı kaçınılmaz saflaşmanın mümkün kıldığı yeni ama oldukça sahte ve çürük ittifak mimarisine yatırım yapılıyor. Bu mimariden ne küresel ne de bölgesel bir düzen veya barışın çıkması ise mümkün değil.

Gelinen noktada, insani ve siyasi maliyetin büyük kısmını bölge ödeyeceği sürece kaosun sirayet etkisini de şimdilik yönetebileceklerini düşünüyorlar. Öyle ki, kırılma noktası gelene kadar ‘acı gerçeğin ve orta vadeli krizin’ kendilerine hatırlatılmasından da yeterince rahatsızlık duyduklarını dahi gizleme ihtiyacı hissetmiyorlar.