Küresel entelektüel ahmaklık

Irak’ta ve Suriye’de yüz binlerce mazlumun katledilmesi onları bir araya getirmedi. Ne 25 Mayıs 2011’de Dera’da duvarlara ‘Eş Şab yurid ıslah’un Nizam’ yazdığı için Baas rejiminin tutukladığı 13 yaşındaki Hamza Ali El Hatip’in üç kurşuna hedef olmuş, cinsel organı kesilmiş, kemiklerinin çoğu kırılmış ve her tarafında sigaralar söndürülmüş cesedi ne Ege denizinden Türkiye’nin kıyılarına cansız bedeni vuran üç yaşındaki Aylan Kürdi onları harekete geçirebildi. Ne Mısır’da Rabia meydanında canlı yayında binlerce insan katledilirken ne de Gazze’de İsrail’in katliamları onları bir araya getirebildi.

Ama Ankara’daki terör saldırısı sonrası bir araya geldiler. Onlarca mühim ismin bir araya gelerek altına imza attığı bildiriyi görünce heveslendik, nihayet vicdanları bölgede tırmandırılan şiddet ve teröre karşı harekete geçebilmiş diyebildik. Ancak bu hüsnü zannımız bildiriyi okumaya başlayınca, daha ilk cümlede son buldu. Zira bir araya gelmesine gelmişlerdi ancak konu yine mazlumlar ve akan kan değildi.

Dünyanın dört bir yanından, oldukça şehvetli bir şekilde ve küresel ahmaklığı ilan edercesine bir araya gelen onca isim, aşağıya -kısaltarak- alıntıladığımız şu satırlara imza atmışlardı:

“...Türkiye hükümetinden bu olayların hesabını vermesini, tüm dünya hükümetlerinin de Türkiye hükümetiyle ilişkilerini gözden geçirmelerini talep ediyoruz. Ankara katliamının gerçekleşmesinde devlet aktörlerinin işbirliği olduğuna dair ciddi iddiaların Birleşmiş Milletler çatısı altında bağımsız komisyonlarca soruşturulması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye ile mevcut tüm ikili ve çok taraflı anlaşmalar, temel haklarını savunan insanların sindirilmemesi, taciz edilmemesi ve katledilmemesi için somut adımlar atılması koşuluna bağlanmalıdır.

Otoriter ve gayrimeşru bir rejime direnen Türkiye halklarıyla uluslararası dayanışma için çağrı yapıyoruz.

...Türkiye ve Ortadoğu’da kalıcı barışın sağlanması için, Türkiye rejimiyle anlaşmalı olan tüm hükümetlerin savaş politikalarını baştan aşağı gözden geçirmeleri, bölgede militarizasyonu azaltmak için samimi olarak sorumluluk sergilemeleri şarttır. Buna demokrasinin şiddetle bastırılmasına vesile olan silah satışlarının iptali de dâhildir.”

İmza atanlar arasında ‘yerli muhbir kontenjanından’ Türkiye’den bazı isimlerin de olmasının bir anlamı veya orijinalliği bulunmuyor. Küresel ahmaklığı mümkün kılan; Türkiye dışından birçok ünlü ismin bu denli sığ, köktenci ve baştan aşağı dezenformasyonla yüklü bir bildiriye imza atmaları.

Tutarlılık ve ciddiyet düzeylerinin yukarıdaki gibi olduğunu görünce, insan onca sene bu isimleri ciddiye alıp harcadığı zamana mı, yoksa ortaya koydukları eserlerin kalitesinden şüphe eder hale gelmesine mi üzülmeli, bilemiyoruz.

Immanuel Wallerstein, Talal Asad, Hamid Dabashi, Michael Hardt, David Harvey, Antonio Negri, Lorie Novak, Slavoj Zizek vb. onlarca isim bildiriye ismini koymuş. Mezkûr bildiri, toplamda küresel liberal-sol ciddiyetsizliğin alışık olduğumuz entelektüel linçlerinden birisi olsa da, Türkiye’deki yönetimi ‘gayri meşru’ ilan etmeye kadar varan ahmaklıklarını derinleştirdikleri için üzerinde durulmayı hak ediyor.

İmzacı isimlerin neredeyse tamamının -sadece milenyumdan bu yana- Afganistan ve Irak işgalleriyle yüz binlerce insanı canından eden devletlerin üniversitelerinde istihdam edildikleri gibi basit ayrıntılara takılmayalım. Bütün Arap isyanlarının -koskoca adamlar olarak- büyük bir komplonun ürünü olduğunu düşündüklerini ve son beş yılda yaşananları televizyon ekranlarında arz-ı endam eden şarlatan tiplerden daha düzeyli bir şekilde ele alamadıklarını da bir kenara bırakalım.

Bu isimlerin küresel ahmaklığa denk gelen ciddiyetsizlikleri kendi sorunları. Lakin bölgemize ve ülkemize dair kara cahillikleri her platformda deşifre edilmeyi hak etmektedir. Kendi icat ettikleri kurgu dünyada, kestirmeden her mesele ile ilgili en köktenci kanaat ve yargıya sahip bu güruhun tek özelliği ‘evrensel’ olmasıdır. Dünyanın her yerindeki refikleri zamana, hakikate ve tarihe sonuna kadar direnmeyi başarıyorlar. Peru’dan Mısır’a, ABD’den Türkiye’ye konu ne olursa olsun, el-Kaide’yi esnek gösterecek bir keskin inançla aynı ezberleri terennüm ediyorlar.

Bölgemizde son yıllarda yaşananlara dair dillendirdikleri her argümanın açıktan bir İslamcıfobizm, zimnen ise İslamofobizm üzerinden yürüdüğünü ilan etmek gerekiyor. Zira kabaca Türkiye’de Demirtaş’ın ahlakına ve ciddiyetine denk gelen ‘devlet yapmıştır’ solcu klişesinin küresel müptelaları, aynı klişeyi bir kez bile Batı başkentlerindeki terör olaylarında dillendirmeyi akıllarından geçirmediler. Sahi bunlar oryantalizmi de çok sert eleştiriyorlardı, değil mi?