Küresel Finans Oligarşisi’nin iki büyük korkusu

Bu ayın 27’sinde Türkiye için çok önemli -biri politik diğeri ekonomik olmak üzere- iki karar karşımıza gelecek; birincisi, AK Parti Kongresi ve burada yeni parti Genel Başkanı’nın dolayısıyla Başbakan’ın belirlenecek olması, diğeri de Merkez Bankası’nın faiz kararı olacak. TCMB’nin faiz kararı ile ilgili olarak ‘ne var; bu teknik bir karar, AK Parti kongresi ile karşılaştırılamaz bile’ diyeceğinizi biliyorum. Ancak ben Merkez Bankası’nın Ağustos 27 Kararı’nın teknik bir karar olmayacağını, bir ‘ekonomi-politik’ yönelimi ortaya koyacağını düşünüyorum...

TCMB’nin kararı teknik değil, (artık) politiktir...

Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez, 20. yüzyıldan kalma askeri-sinai yapılardan temellenen kirli finans oligarşisi’nde, Türkiye endişesi had safhaya vardı. Derecelendirme kuruluşları, üst üste hamleler yapmaya başladılar ve bu hamlelerle, ‘nereye gideceği belli olmayan’ bir Türkiye algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Tabii buraya, Erdoğan karşıtlığını bir Türkiye düşmanlığına dönüştürmüş Alman finans kapitalinin, ‘bizimkilerle’ ortak medyasını, Londra merkezli medya ve haber ajansları ağını da eklemeniz gerekir. Hatta Fitch, oldukça ileri giderek, ‘ Merkez Bankası, faiz indirmeye devam ederse, not da iner’ diye tehdit etti.  İşte bundan dolayı Merkez Bankası’nın 27’sindeki faiz kararı artık teknik bir karar değildir, politik bir karardır. Bizim Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankamızı Fitch gibiler mi, yoksa, adında olduğu gibi, cumhur mu yönetiyor, bugün göreceğiz. Yine aynı gün, bu çevrelerin istemediği Yeni Türkiye Vizyonu’nu, devam ettirecek bir Başbakan mı üretecek AK Parti Kongresi bunu da göreceğiz. Ama bizim her iki adımın da Türkiye lehine olacağından hiç şüphemiz yok. 

Yıl 2007; İstanbul, Bilderberg Zirvesi 

Aynı çevreler, küresel krizin yaklaştığı ve Batı’nın hızla gelen krizden çıkış yolları aradığı 2007 yılında da Erdoğan ve AK Parti ne yapacak diye korkuyla karışık bir merak içindeydiler. Türkiye’nin, başta Ortadoğu -tabii Irak’tan başlayarak- olmak üzere, Avrupa ve Kafkasya’yı değiştirecek dinamikleri barındırdığını çok iyi biliyorlardı. İşte bunun için o ünlü Bilderberg Konferansı, 2007 yılının yazında İstanbul’da yapılır.  İstanbul toplantısına katılım listesi çok ilginçtir; bunu araştırmanızı öneririm. Ama hemen ilave edelim, İstanbul buluşması, alışılmışın dışında oldukça açık bir toplantılar silsilesidir. Türkiye, bir yerde bu buluşmaya ‘resmi’ ev sahipliği yapar. Zaten böyle de olması gerekir. 

Rahmetli Mehmet Ali Birand, toplantıyla ilgili izlenimlerini köşesine taşır, çok ilginç bulduğum ve bugün ile karşılaştırmanız için Birand’ın 6 Haziran 2007’de köşesine aktardığı izlenimlerinden bazı cümleler aktarmak istiyorum:

‘Genelde; AK Parti hakkında, eskiye oranla daha bir kuşku olduğunu, daha fazla soru sorulduğunu gördüm. Geçen yıl böyle değildi. (...) AKP şeriatı mı getiriyor? Bu insanlar neden korkuyor; (o tarihlerde olan Cumhuriyet mitinglerine bağlı olarak-CE) sorularını sordurtmuş katılımcılara... Bizlere de konferans sırasında (Ali Babacan’a da) aynı sorular soruldu.’ Birand, toplantıda Bilderberg katılımcılarının en çok Türkiye’de darbe olur mu ve Türkiye, K. Irak’a müdahale eder mi sorusunu sorduğunu yazdıktan sonra şöyle devam ediyor: ‘...hemen herkes Türkiye’nin büyük bir ekonomik krize girebileceğini söyledi. Toplantıya katılan, büyük fon yöneticilerine, kimi merkez bankası guvernörlerine sordum. Her iki olasılığın da, yabancı yatırımcı kaçıracağını söylediler. Açıkçası korkutucu görüşler açıkladılar.’ Birand’ın finali de şöyle; ‘(...) Eğlenceli bir konferas değildi. Dolmabahçe Sarayı’nda Abdullah Gül’ün nefis daveti ve 3 saatlik bir Boğaz turu dışında, boş bir an yoktu... (...) Bilderberg’in neden bu kadar üst düzey bir katılım çektiğini ve neden böylesine merak edildiğini daha iyi anladım.’ 

Korkular gerçek olurken...

Benim Birand’ın aktardıklarından bugün için anlamlı bulduğum çok şey var ama sizinle, 2007 yılının stratejik önemini ve Bilderbergçilerin korkularının altında yatanı paylaşmak istiyorum. İki şeyden korkuyorlar; 1) AK Parti, daha çok Erdoğan, ne yapacak, her şey eskisi gibi mi olacak, yoksa siz başka bir ‘şey’ mi yapacaksınız. 2) Türkiye, PKK ve Kürt sorunu bahanesiyle Irak coğrafyasına girip, etkin olacak mı, buradaki emeliniz nedir?  

Bu iki önemli korkuları da haklıydı, çünkü, özellikle Erdoğan, gerçekten başka bir ‘şey’ yapmak istiyordu ve bu ‘şey’in iki temel ayağı vardı; birincisi, Türkiye’yi yıllardır soyan, ekonomiyi bir avuç tekele veren ve bu tekellerin ve de onların dış ortaklarının odak olduğu bir ekonomiden, halkın ve halkın işletmelerinin odak olacağı bir ekonomiye geçmek... Zaten bunun ilk iki adımını da Erdoğan, 2008 yılında attı ve biliyorsunuz, bu adımlarla birlikte kapatma davası geldi.

Birincisi IMF’nin kovulması idi, ikincisi de bugünkü çözüm sürecinin ekonomik temeli olan, GAP Eylem Planı idi.

İkinci Bilderberg korkusunu da Erdoğan, ağırlıklı olarak, 2010 Anayasa Referandumu’ndan ve 2011 Haziran Genel Seçimleri’nden sonra hayata geçirmeye başladı. Bu, Türkiye’nin, Osmanlı’nın parçalanmasıyla yok edilen enerji ve transit geçişlerle örülü Doğu pazarlarına doğru genişlemesi idi. 

İşte Bilderbergçiler, Birand’ın aktardığına göre, en çok Türkiye’nin K. Irak’a girmesinden korkuyorlardı. Bundan, Britanya’nın Musul ve Kerkük’teki yatakların dünyayı yönlendirecek kadar zengin olduğunu, 1918’de keşfetmesinden beri korkuyorlar. Bunun için İstanbul’dan bile vazgeçip Musul’u, yangından mal kaçırıp gibi işgal ettiler ve Lozan’da, bunun için, her türlü dolabı çevirip Türkiye’yi eli boş yolladılar. 

 2007’den daha iyiyiz, o halde devam...

İşte tam şimdi, Bildergberçilerin -yani küresel finans oligarşisinin- bu iki korkulu rüyası, daha da, ete kemiğe bürünüyor. Türkiye, Kürdistan Yönetimi ile anlaşarak Musul-Kerkük kaynaklarına ulaştığı gibi, Azerbaycan üzerinden Hazar kaynaklarına, Türkmenistan ve Kırgızistan üzerinden Kafkasya pazar ve kaynaklarına erişiyor ve Doğu Çin Denizi limanlarından başlayarak, Avrupa içlerine ulaşan tüm transit demiryolu, deniz, hava  ticaret ağları, ekonomik olarak da Türkiye denetimine giriyor. Yani Asya kalkınması ile Türkiye kalkınması buluşuyor ve enerjiden başlayarak çok büyük bir pazar ve ulaşım ağı entegrasyonu gerçekleştiriliyor.

İşte, tam da İstanbul’da Bildergberg toplantısının yapıldığı 2007 yılında çökmeye başlayan eski dünya düzeninin çöktüğü yer ve kesin olarak biteceği tarih de belli olmuş oluyor. Şimdi soruyorum; 2007’de Bildergberçilerin korkuları bugünkünden farklı mı, hayır, peki biz, 2007’den iyi durumda mıyız, evet, o zaman devam!