Küresel sistem, son derece sýkýþýk bir evre yaþýyor. Önce Yunanistan, ardýndan Ýtalya Euro’yu adeta batýrmaya çalýþýyor. Ýngiltere, AB’nin sýnýrlayýcý yapýsýný terk ediyor. ABD, dolarý evine çaðýrýyor, Çin Yuan’ý uluslararasý para yapmaya çalýþýyor.
Hemen tüm devletler, yatýrýmlarýn kendi ülkesine yapýlmasýný istiyor, bu arada bazý ülkelerin dünya piyasasýnýn dýþýnda tutulmasý saðlanýyor. Ýran’a uygulanan ambargo, Venezuela’da yaþanan krizler, Suriye ve Yemen’in iç savaþlarý bu çerçevedeki örnekler durumunda. Ýþsizlikle mücadelede, bazý ülkeler çözümü kamudaki iþgücünü artýrmakta görüyor ve sonra bunun getirdiði maliyetle uðraþýyor. Bazý ülkeler ise özel sektöre yüzünü daha fazla dönüyor ve bu seferde þirketleþen devlet durumuyla mücadele etmek durumunda kalýyor.
Sonuç itibarýyla, ülkelerin içlerinde ve küresel düzeyde zengin ile fakir arasýndaki makas sürekli büyüyor.
Bu sýkýþýklýðýn nedenleri arasýnda kapitalizmin krizi, üretimde yeni modellerin geliþtirilememesi, dünya piyasalarýnýn daralmasý gibi bir dizi neden sayýlabilir.
Ekonomik krizler, beraberinde siyasal krizleri de getiriyor. Siyasal krizleri çaðýran ortam ülkelerin kendilerini küresel krizden korumak için attýðý adýmlarla ortaya çýkýyor. Piyasalarýn, iþgücünün, yatýrýmlarýn ve hatta ticaretin bile ülke sýnýrlarý ile parçalara ayrýlmasý zaten küresel krizin nedenlerinden biriyken, devletler bu sýnýrlarý daha da geçilmez hale getirecek önlemler alýyor.
Vergilendirmeler, ambargolar, vizeler, bürokratik engellemeler sýnýrlarý kalýnlaþtýrmanýn yaygýn yöntemleri. Geliþmiþ ülkelerin mültecilere karþý uyguladýðý fiziki duvarlar ise bu sürecin nereye kadar uzayabileceðini gösteren iþaretlerden biri.
Hal böyle olunca, devletlerin içe kapanmasý da kaçýnýlmaz oluyor. Ýçe kapanma, “içteki”nin sosyolojik ve siyasi anlamda diðer ülkelerden farklýlaþtýrýlmasýný ve daha deðerli kýlýnmasýný gerektirir. Bu süreçte, devletlerin “öteki” ilan edebilecekleri düþmanlara da þiddetle ihtiyaçlarý olur. Trump’ýn Ýran’ý düþman ilan etmesi, Yunanistan’ýn Türkiye’nin kendisini iþgal edeceði temasýný yeniden ýsýtmasý, Batý dünyasýnýn Ýslam’la derde kalmasý birer örnek durumunda.
Korumacý ekonomi politikalarýn milliyetçi ve otarþik yapýlarý desteklediði bu ortamýn en önemli sonucu ise “demokrasi krizi”. Hiçbir ülkenin bir diðerine demokrasi konusunda laf söyleyebileceði koþullar mevcut deðil, zira hemen her toplum demokrasiye kendi milliyetçi sýnýrlarýnýn içinden bakýyor, evrensel düzlemden deðil.
Bu olumsuz koþullarýn geçmiþte büyük savaþlarla patlamalara neden olduðu biliniyor. Günümüzdeki “küçük savaþlar” her ne kadar büyüklerinin riskini düþürse de krizlerden çýkýlmasýný saðlamýyor. Bununla birlikte, sistemi gevþetmeye yönelik bazý giriþimler de yok deðil.
Trump’ýn Kuzey Kore açýlýmý bunlardan biri. ABD, K. Kore’nin yeniden yapýlandýrýlmasýna talip. Diðer bir ifadeyle, yeni bir piyasa açýlýmý söz konusu... Bu, risk oraný düþük “arka bahçelerin” kalkýndýrýlmasý anlamýna gelen bir siyaset... K. Kore, ABD’nin komþusu deðil, mülteci akýný olmaz; Müslüman da deðiller. Dolayýsýyla hem Trump’ýn milliyetçiliðine zararý yok, hem de Ýran’da kaybeden þirketlere yeni bir adres.
Diðer devletler de bu yolu izlerlerse, bundan böyle “kültürel” olarak benzemeyen, coðrafi olarak “uzak” alanlarýn kalkýndýrýlmasý yöntemi yaygýnlaþabilir. Bu arada söz konusu yerlere “demokrasi götürme” konusu ertelenebilir ve dönüþümleri daha çok var olan iktidarlarýn bizzat yapmasý teþvik edilebilir.