Küresel medya vandalizmi

'Medyanýn gücü’ tartýþmasý yeni deðil. Benzer þekilde ‘gücün medyasý’ tartýþmasý da oldukça eski bir mesele. Bu durumu tespit etmenin orijinal bir tarafý olmamakla birlikte, sýk sýk unutulan ya da unutturulmak istenen bir nokta olduðunu da hatýrla(t)mak gerekiyor. 2015 Birleþmiþ Milletler Genel Kurulu için bir haftadýr New York’ta temas ettiðimiz farklý odaklardan da benzer bir tespiti teyit etmek mümkündü. Bu durumun merkezinde, ayný anda istihbarat manipülasyonu ve kamu diplomasisi faaliyeti olarak devam etmekte olan Türkiye kampanyasý bulunuyor.

Türkiye’ye yönelik yýllardýr süregelen ‘AK Parti merkezli’ kampanya hýz kesmeden devam ediyor. Zannedilenin aksine, bu kampanyanýn son bir-iki yýl boyunca dozajý artmýþ da deðil. AK Parti iktidara gelmeden baþlayan kampanya, oldukça hýzlý bir þekilde kendisini güncelleme kapasitesine hep sahip oldu. Ayný þekilde, kampanyanýn dozajý da konjonktürel geliþmelere göre düzenli bir þekilde güncellendi. 2009 Davos Zirvesi sonrasýnda, oldukça daðýnýk, tematik anlamda karmaþýk bir þekilde sürdürülen kampanyaya, küresel bir kamu diplomasisi müdahalesiyle yekpare bir þekil verildi. Bu durumu tespit etmek için komplo teorilerine, gizemli unsurlar veya yanlýþlanamaz/doðrulanamaz odaklara referans vermeye de gerek yok. Medya okur yazarlýðý olan aklý baþýndaki herkesin kabul etmesi gereken verili bir durumdan bahsediyoruz.

Bu þekilde, merkezine Erdoðan’ý koyduklarý manipülasyon dalgasý belli bir mühendislik ve mimari altyapýya kavuþturuldu. Sistematik manipülasyonun 2002 sonrasý her seçim sonucuyla Türkiye içerisinde anlamsýz hale geliþi, bu dalganýn varlýðýný ortadan kaldýrmýyor. Bu durum ‘manipülasyon ve dezenformasyon dalgasýnýn’ ülke içerisinde tüketilmesinin ortaya bir artý deðer çýkarmasýný engelledi. 2013 Gezi olaylarýný darbe simülasyonuna çevirme giriþimi sonrasý mezkûr dalganýn aniden keþfedilmesi, dalganýn baþlangýcýna deðil varlýðýna delalet etmektedir. Yerli taþýyýcý unsurlarýný nihayet bulan dalga, kendisini hýzla küresel medya vandalizmine dönüþtürdü. Zira benzer cümleleri birbirine benzemeyen yayýn organlarý arasýnda fasit dairede oluþturduklarýný gördük.

Yukarýdaki verili durumu ve analizi eleþtirenlerin en yaygýn argümaný ise ‘küresel medya dalgasýnýn son 13 yýl içerisinde belli dönemlerde oldukça pozitif olduðu’ deðerlendirmesine yaslanýyor. Elbette ki belli dönemlerde Türkiye’ye ve AK Parti’ye dair ‘olumlu’ medya görünürlükleri oldu. Lakin bu olumlu sahneler bile toplam dalga içerisinde ancak seçici bir okuma yaparsanýz ya da þümullü bir þekilde resmin tamamýna odaklanmazsanýz görebileceðiniz yayýnlardý.

Türkiye’de 20. yüzyýl boyunca bütün darbeleri ve vesayet rejimini proaktif bir þekilde onaylamýþ olanlarýn, AK Parti döneminde açýktan 27 Nisan darbe giriþimini ya da 2010 Referandumunda statükoyu desteklememiþ olmasýndan çýkarýlan ‘büyük objektiflik masalýnýn’ küresel medya vandalizmini meþru hale getirmesi beklenmektedir.

Türkiye’nin yaþanan medya vandalizmine karþý ödevlerini yapmasý ve kendisinden kaynaklanan eksiklerini gidermesi gerektiði muhakkak. Lakin bütün bunlar hayata geçse bile, küresel medya vandalizminin fazlaca ilgileneceði þeyler olduðunu zannetmek naiflik olacaktýr. Zira þu an sürdürülen vandalizm, Türkiye’nin neler yaptýðýndan veya nasýl yaptýðýndan ziyade ‘ne olduðuna’ odaklanmýþ durumda. Bu da, iki taraftan birisi yapýsal olarak dönüþmeden ya da ittifak haritalarýnda yeni bir manzara ortaya çýkmadan deðiþecek bir durum deðildir.