Terörizmin bir savaþ aracý olarak kullanýlmasý yeni bir fenomen deðil. Kavramýn çýkýþ tarihi batýlý anlamda ele alýnýrsa, 18. yüzyýl dikkate alýnacak olsa da; siyasal þiddet tartýþmasý baðlamýnda, farklý coðrafyalarda kelimenin tarifine uygun çok daha eski vakýalardan bahsetmek mümkün. Dolayýsýyla, her durumda, özellikle de Batý’nýn terörizme ya da kanlý savaþlara dair dolu bir hafýzaya sahip olduðu görülür.
20. yüzyýlda zirveye çýkan kanlý dönemlerin hafýzasýný sýfýrlamasý imkânsýz olan Batý’nýn, post-modern döneminde icat ettiði ‘liberal-steril dünyanýn’ terörizm karþýsýnda verdiði tepkiler hayret vericidir. Zira ne sebep-sonuç içerisinde meseleyi ele almaya yanaþýrlar ne sorunun kökenlerine dair ciddi ve adilane bir tavýr geliþtirmeye ne de meselenin çözümü için þümullü bir yaklaþým sergilemeye.
Özellikle Suriye krizine ahlaki, siyasi ve jeopolitik olarak verdikleri tepkilerin toplamýnýn tek bir ismi var: Lümpen bir siyasetsizlik. Çünkü hem krizi yönetecek ana aktör olarak kalmak istiyorlar hem de baþý sonu belli hiçbir siyaset geliþtiremiyorlar. Hem ‘batýlý deðerler’ eksenine Esed’i oturtamýyorlar hem de katliamlarýn her geçen gün biraz daha büyümesi için doðrudan ve dolaylý alan açýlmasýný saðlýyorlar. Hem Ortadoðu ve Kuzey Afrika’da bir deðiþim arzusunu dile getiriyorlar hem de her türlü deðiþim ihtimalinin en kanlý þekilde batýrýlmasý için -trajik- dolaylý destek ve lojistik saðlýyorlar.
Kelimenin tam anlamýyla bir kýsýr döngü içerisindeler. Siyasetsizliklerinin terörizm dalgasý üretmesi ve ayný dalganýn gelip kendilerini vurmasý karþýsýnda bile þok tepkileri aþan bir siyaset ufku ortada görünmüyor. Mýsýr’dan Ýsrail’e, Suriye’den Irak’a, Ukrayna’dan Gürcistan’a ve Libya’dan Tunus’a ne gerçekten ne söylediklerini anlayan var ne de ciddiye alýnacak bir siyaset üretmelerini bekleyen.
Kabaca bütün meseleye en sofistike yaklaþýmlarýyla, ‘çöken devletlerden sadýr olan kaos’ yaklaþýmýnýn ötesine geçen bir derinlikle bakamýyorlar.Aslýnda, ‘çöken devletler’ kavramsallaþtýrmasý bile, eðer siyaset üretme ciddiyetleri olsa, meseleye dair oldukça ciddi adýmlar atmalarýnýn yol haritasýný çizmeye yetebilir. Zira güçlü olanla güçsüz olanýn tehdit çarpanýnýn eþitlendiðini, hatta güçsüz olanýn çöken devlet momenti üzerinden çok daha büyük tehditleri sýnýrlarý aþacak þekilde ortaya koyabileceðini tespit ediyorlar. Daha 2003’te CIA, küresel anlamda 50 ayrý ‘kanunsuz bölge’den sirayet edebilecek küresel tehdit analizleri yapmýþtý.
Sadece bununla da kalmýyorlar. Batý ile birlikte Ýslam ve Asya ülkelerinin de dâhil olduðu çok sayýda donör ülke, yýlda 150 milyar dolara yakýn net resmî kalkýnma yardýmýný geri kalmýþ ülkelere yapýyor. Bu yardýmlar 2000’den beri yüzde 66 oranýnda artmýþ durumda. Lakin krizleri olduðu yerde ihata ve kýsmi tedaviye yönelik bu ekonomi-politik önleyici müdahale de pek bir iþe yaramýyor. Eski BM Genel Sekreteri Annan’ýn ifadesiyle, ‘güvenliðimiz, zayýf halkalarýn gücü kadar’ tespitini aþacak bir siyaset ortaya çýkmýyor. Hâl bu olunca da, terörizme bütün meselenin kaynaðý ve neticesi muamelesi yapmak, siyaset üretmek yerine oldukça konforlu bir tercihe dönüþüyor.
Paris’te vuku bulduðu gibi, terör ortaya çýkýnca konjonktürel olarak harekete geçen, yeterli miktarda kamu tatminini yapýsal bir þekilde sorunla yüzleþmeye önceleyen bir yaklaþýmla, salt kriz yönetiminden ibaret bir tekrarý görüyoruz. Oysa terörizm, sýnýrlarý aþan bir kaosun sirayet etkisi olduðu kadar, krizin kaynaðýný olabilecek en sert ve çarpýcý þekilde hissettiren bir tedhiþ halidir. Buna raðmen, sorunla yapýsal anlamda muhatap olmak yerine, son çýktýyý ortadan kaldýrarak üretim kaynaðýnýn kurumasý beklenmektedir.
Sonuç olarak ortaya çýkan manzara, ikna kabiliyetini her geçen gün kaybeden ve açýklanmasý da zorlaþan DAEÞ heyulasýdýr. Oldukça ‘konforlu bir bela’ olarak, devre mülk terör örgütü mantýðý ile kimin ne zaman ve ne kadar kullanýp kime devrettiðinin kaydýnýn bile artýk tutulamadýðý ‘gizemli bir güç’ icat edilmiþ oldu. Körfez Savaþý’ndaki ‘koalisyondan’ daha geniþ bir koalisyona raðmen, ‘baþ edilemeyen’ bir örgüt tarifi yapýlmaktadýr. Bu durum ise‘büyük bir inandýrýcýlýk krizi’ ortaya çýkarmaktadýr.