2007’nin müdahale günlerinin hemen öncesinde, yargý kurumlarýndan birinin baþýndaki heyecanlý ve þimdilerde ismi unutulan bir hanýmefendi “irtica vardýr, ilelebet var olacaktýr” þeklinde bir açýklama yapmýþtý. Bu, ilginç bir korkunun dýþavurumundan baþka bir þey deðildi.
Zira kült yapýlara dönüþen cemaatlerin, zamanýnda kurgu veya gerçek olsun, tükettikleri sorun üzerinden bütün varoluþlarýný tarif eder hale gelmesinin trajik bir yansýmasý olur. Bu nedenle dünyayý, hayatý, insaný, zamaný ve mekâný ‘o sorunun’ içinden anlamlandýrmaya baþlarsýnýz. Hele ki sorunu siz icat etmiþseniz; meselenin tabiatý deðiþtiði veya ortadan kalkma ihtimali belirdiðinde, en az icat edilmiþ bir sorunun tutarsýzlýðý kadar absürt tepkiler vermeye baþlarsýnýz. Bu tür tepkilere, son dönemde ‘Kürt meselesi dünyasýnda’ sýklýkla þahit oluyoruz.
Kürt sorununu vesayet rejimi icat etti. Üstelik bu sorun; Kürtlere, Türklere, memleket vasatýnýn itirazýna raðmen kan dökmeyi de göze alarak inþa edildi. Vesayetçiler bir yönüyle Sykes-Picot’ya nöbetçi yazýldýklarý gün, bir yönüyle de bu topraklarda Ýslam defterini kapattýklarýný düþündükleri anda, geri dönülmez bir þekilde icat edecekleri sorunlarý da belirlemiþ oldular. Geçen yüzyýlý ulusalcýlýk üzerinden, Kürt meselesi ile sekülerizm üzerinden Ýslam’la uðraþarak berhava ettiler. Her iki mesele de, 2002 Devrimi sonrasýnda AK Parti marifetiyle yapýsal müdahalelere tâbî tutuldu. Yapýlan müdahalelerle ciddi kýrýlmalar yaþanýrken, makro anlamda sorunlarýn tabiatý büyük ölçüde deðiþti ve asgari düzeye inmiþ oldu.
Kürt sorunu ateþini vesayet rejimi yýllar önce yaktý. Sürecin kanlý hale gelmesi için elinden geleni ardýna koymayan PKK ise, vesayet rejimini ironik bir biçimde meþrulaþtýracak düzeyde ateþe benzin dökmekten geri kalmadý. 1980’lerden bugünlere bu kýsýr döngü içerisinde geldik. Ortaya çýkan maliyet telafi edilemez boyutlara ulaþtý.
Vesayet rejimi, hem aþaðýlayýp ‘tehdit olarak kodlamak’ için hem de memleket vasatýndan çekindiðinden dolayý Ýslam’la sorununa ‘irtica’, seküler ulusalcý tarifin dýþýnda kalan soruna da ‘bölücülük’ dedi.
Sorunlarý, icat edenlerin ortadan kaldýrmasýný elbette kimse beklemiyordu. AK Parti, vesayet rejimi tarifi dýþýnda kalan ‘öteki’ unsur olarak, hem kendisini var eden vasatýn sorunlarýný çözdü hem de ‘diðer öteki’ konumundaki unsurlarýn sorunlarýna el attý. Çözüm Süreci bu müdahalelerin en önemlilerinden birisi.
Bu arka planla meseleye bakýldýðýnda, vesayet rejiminin icat ettiði sorunlarla kurduðu þizofren iliþkinin bir benzerinin sorunun maðdurlarýnda geliþtiðini görmek, bizleri gerçekten ilginç bir durumla karþý karþýya býrakýyor. Bu yeni damarýn billurlaþmýþ hali ‘Kürt sorunu biz bitti demeden bitmez’den ibaret. Bir sonraki aþamanýn ‘Kürt sorunu vardýr, ilelebet var olacaktýr’ olmasý ise iþten bile deðil.
Bu aþamada ortaya çýkan manzara; Kürtleri oldukça sýradan bir biçimde araçsallaþtýrarak, artýk aleni bir þekilde Kürtler üzerinde vesayet ilan edilmesidir. Bu bir süre, geç kalmýþ milliyetçilik ve maðduriyet üzerinden karþýlýk bulacaktýr. Lakin orta ve uzun vadede, Kürt sorununu var eden zulümlerin hâlâ devam ettiðini ispatlama garabetine dönüþecektir. Ýspat zorlaþtýkça kurgu artacak, bu ise sorundan beslenen, dolayýsýyla sorunu yaþatma hedefine ram olan bir aklýn zuhur etmesine sebep olacaktýr.
Daha çarpýcý olaný ise týpký Kemalist aklýn icat ettiði ‘irtica sorununun’ patent hakkýnýn kendisinde olduðunu ilan etmesi gibi, Kürt meselesinin ne olacaðýnýn da nihai karar mercii olarak PKK dünyasýnýn kendisini görmesidir. Bunun anlamý, ‘Kürt meselesini’ tüketerek var olduðumuz sürece, bitmesine müsaade etmeyiz demektir. Çözüm Süreci karþýsýnda yaþadýklarý sancý tam da budur.
Bu yaklaþýmýn en büyük panzehiri ise hayatýn kendisinden ibaret. Sýradan bir Kürt veya Türk ile siyaset ve ekonominin ‘meseleyle’ kurduðu iliþki normalleþtikçe, vesayet rejiminin anlamsýzlaþtýðý gibi ‘Kürt meselesi dünyasý da anlamsýzlaþmaya’ devam edecektir.