Kürtlerin tanýnma taleplerinin siyaset alanýna taþýnmasý, HEP’in kurulduðu 1990’lý yýllara rastlar.
Çok zar þartlarda kurulan ve peþ peþe kapatýlan bu partiler olmasa, göçlerle büyük bir demografik deðiþime uðrayan þehir varoþlarý, sosyal patlamalarla karþý karþýya kalabilirdi.
HEP’in kuruluþu bir çeþit siyasal ve sosyal rehabilitasyon iþlevi gördü.
PKK bu partilere karþý büyük bir umut beslemedi. Var olmalarý iyi bir þeydi, bir çok imkan yaratýyordu, PKK’nin içerde ve dýþarýda politik manevra alanýný geniþletiyordu. Dahasý, bu partiler, Türk toplumuyla zayýf da olsa bir takým köprülerin kurulmasýna yol açýyordu. Ama PKK bu partilere ve vitrinde yer alan aktörlere fazlaca güven duymadý. Kontrol altýnda tutarak, özerkleþmelerini engelledi. Geriye bir tek amacý kaldý bu partilerin, o da silahlý mücadelenin sözcüleri olmak..Bu durum doðal olarak, PKK’yi olumlamayan Kürtleri farklý siyasi arayýþlara itti.
Ne var ki bu siyasi arayýþlar devletin ve PKK’ nin engelleriyle karþýlaþtý ve geliþemedi.
Ve silahýn gölgesinde bir siyaset tarzý, ayný zamanda, Türk halkýnýn sivil Kürt siyasetine güven duymasýný engelledi.
Öte yandan, bu partilerin kurulmasý bir bakýma ve kendiliðinden bir çeþit rehabilitasyon görevi gördü. Kürtler kendilerine güven duymaya baþladýlar. Oylarýyla bir çok þeyi deðiþtirebileceklerine inandýlar. Siyasallaþma veya siyasi bir toplum haline gelme süreci bugün aþaðý yukarý 2.5 milyon seçmene tekabül ediyor ki geleceði artýk daðlarda deðil, bu alanda aramak gerekir.
Ama bu geleceðin önünde ciddi engeller var ve bu engeller devletin geçmiþte uyguladýðý baský politikalarýyla alakalý olmaktan çok bizzat PKK’nin izlediði yöntemlerle alakalýdýr.
HEP geleneðinden gelen partilerin, silahý elinde tutanlara karþý özerkliði dün yoktu, bugün de yok.
Bu özerkliðin olmayýþý bir çok sorun yaratýyor. Parti içi demokrasi, dýþarýdan atamalar, emeðe ve liyakata deðer vermemek, sivil toplumun ve aydýnlarýn görüþlerine itibar etmemek veya dikkate almamak, kendisine emanet edilen bir siyasi mirasý yönetebilen ve büyütebilen deðil, yönetilmeye her zaman müsait siyasetçi profilini tercih etmek.. Bu iþleyiþ, doðal olarak güvenin deðil, þüphe ve kuþkunun hakim olduðu bir siyasal alan demektir..
Kürt siyaseti içinde, otoriter bir hiyerarþiden bahis edilemez. Neredeyse genel baþkandan üyesine kadar herkesin eþit olduðu ya da eþit göründüðü bir durum söz konusu; çünkü hiyerarþi içerden kurulan bir þey olmaktan ziyade, dýþarýdan ve oldukça otoriter bir biçimde dayatýlan bir mekanizma. Genel kurullarda genel baþkanýn, PM’nin kimlerden oluþacaðýna içerdeki hiyerarþik yapýdan ziyade dýþarýdan partiye dayatýlan hiyerarþik yapýyý yönetenler karar veriyor. Ýnsanlarýn en azýndan gri bölgede kalmasýný dahi istemeyen, taraftarlýk bekleyen, ve herkesten itaat talep eden bir anlayýþ söz konusudur. Bu anlayýþý, düþünsel manada aþmaya çalýþmak, farklý anlayýþlar önermek, bazen çok ucuz suçlamalara, kiþilik katline ve itibarsýzlaþtýrma kampanyalarýna maruz kalmaya yol açabiliyor. Ve doðrusu her þey Türkiye Cumhuriyetinin ilk kuruluþ yýllarýna çok benziyor.
Bugüne kadar dillendirilen bir talep olarak, Demokratik özerklik, eðer merkezin yerele yetki devriyse, Kürt siyasetinin bu talepten önce, herhalde kendi içinde merkezden yerele yetki devrinin hayata geçirilmesini talep etmesi gerekir. Kürt sivil siyaseti bu dönemi ‘Ýmralýya kim gidecek’ tartýþmalarýyla boþa harcamamalýdýr. Bu siyaset, iki yazýyla özetlemeye çalýþtýðým ve daðýn hatýrýna hep ertelediði gerçek gündemine dönmeli ve yeni süreci güçlü bir deðiþim arzusuyla karþýlamalýdýr. Çözüm ve deðiþimin iç içe geçtiði bir süreç bu. Deðiþmemek için sýðýnýlan bahaneleri aþmak lazým. Bu bahaneleri kimse artýk meþru görmek ve kabullenmek zorunda deðil, lamý cimi yok bunun, Kürt siyaseti özerkleþmelidir.