Kürt sorunu ve muhalefetin sorumsuzluğu

Filipinler’de devletle ülkenin en büyük isyancı örgütü olan Moro İslami Kurtuluş Örgütü arasında 40 yıldır süren savaş, nihayet nihayete ermiş. 120 bin insanın canına mal olduktan sonra ama!

Vakalar farklı olsa da bizde de 30 yıldır süren, 40 bin insanımızın hayatına mal olan benzeri bir sorun var, sürekli kan kaybediyoruz. Peki, biz çözümün ya da sorunun neresindeyiz?

- Siyasi partiler ve çözüm bahsinden bakarsak yapmamız gereken ilk tespit, çözümün parçası olması beklenen siyasilerin sorunun parçası haline geldiği trajik gerçeği...

- AK Parti hükümetleri Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak -Özal hariç- meselenin ne olduğunu doğru tespit etti, risk de alarak çözüm için gereken siyasi iradeyi ortaya koydu. Ancak bunun çözüm için tek başına yeterli olmadığı bir kez daha görüldü.

- Zira mesele çok boyutlu, çok katmanlı ve giderek daha da girift hale geliyor, sorun alanları değişerek çoğalıyor. TRT Şeş gibi binbir güçlükle hayata geçirilen uygulamalar da kaybedilen zaman yüzünden etki gücü seyreldiği için umulan büyük rahatlamayı tek başına sağlayamıyor.  

- Çözüm için atılan adımlar, yapılan açılımlar çeşitli çevrelerce değişik açılardan ve o kadar sert eleştirildi. Gecikmiş, yetersiz, kusurlu bulan da oldu bu adımları, vatan hainliği ve bölücülük diye tanımlayan da, devletin Kürtleri asimile etmek için denediği yeni yöntem olarak gören de.

- Meclisteki siyasi partilerin hepsi, çözüm için siyasi risk de alan AK Parti hükümetini hem yalnız bıraktı, hem de yaptığı çok sert muhalefetle atılacak adımları arzu edilenin, gerekenin asgarisine zorladı.

- Muhalefet partileri asırlık Kürt meselesiyle 30 yıllık terör sorunu sanki AK Parti zamanında başlamış gibi davranarak siyaseten ve ahlaken sınıfta kaldılar. Bu suçlama, iktidarın savunmaya geçerek dilini sertleştirmesine yol açtı.

- MHP sorunu ve çözümü tek boyuta, teröre ve askeri çözüme indirgeyerek kendini en başından çözüm sorumluluğunun dışında tuttu. Bu tutumuyla ve “hain siyaseti”yle sorunun bir parçası olmayı tercih etti.  

- BDP terör örgütüyle taban ve fikir/hedef ortaklığına sahip olsa da yöntemde farklılaşmayı başaramadı, bağımsız siyaset üretemedi. Siyaseten bile olsa Türkiye kamuoyuna doğru kanallar üzerinden ulaşmayı denemedi, bilakis terör örgütüyle organik bağını en olmadık zamanlarda faş ederek PKK’nın Kürtleri Türkiye toplumundan ve toprağından koparma stratejisine tersinden, Türklerde Kürtlerden ayrılma-uzaklaşma isteği uyandırmaya çalışarak katkı verdi.

- Cumhuriyetle yaşıt olan ve sorunun ilk halinde parmak izlerine rastlanan ana muhalefet partisi CHP ise daha hâlâ ne meseleye ne sorumluluğuna ayılmış, lütfedip elini taşın altına koymuş değil. Daha yenice “bazı milletvekilleri meselenin üzerinde çalışıyor”.

- Hasılı kelam siyasi partilerin çözüm sorumsuzluğu sorunun büyümesinden, çözümün gecikmesinden başka bir sonuç doğurmadı. Sorunun on yıllar boyu teröre indirgenmesinden, Kürt meselesinin yok sayılmasından ve bir ateş topu halinde askerin kucağına atılmasından hiçbir farkı yok bunun.

- Bu hata yüzündendir ki bugün Kürt meselesi, terörün elinde rehindir. PKK’nın terör tehdidiyle Kürt meselesinin çözüm denklemine girmeye çalışmasında kendi dahlini yok farzeden muhalefet partilerinin kalkıp yine iktidarı sorumlu tutmaları ise trajedimizin komikleştiği noktadır.

Söylemezsem çatlarım

Meselenin halli için Meclis’te temsili bulunan siyasi partilerin kesişim kümesinin ne olduğunu net olarak görmemiz lazım. O kümede halen dört partinin de tamam dediği bir başlık var görünmüyor. Ama daha amorf ve bulutumsu da olsa, toplumun bir kesişim kümesi var. Bu, umut demektir. O umudu somuta çevirmekle yükümlü olan herkesin bundan böyle kullandığı dile dikkat etmesi, kendi kümesine iç kamuoyuna konuşmayı bırakıp sorumluluk alması gerekir. Aksi halde asker, polis, sivil ya da PKK’lı, ölen her “insan”ın kanı onun da elindedir.