PKK’nýn silah býrakmasýný öngören çözüm sürecini toplumun büyük çoðunluðu destekliyor. Hükümetin açýkladýðý son “demokratikleþme paketi” de esas itibarýyla Kürt sorununa çözüm getirecek ümidiyle kamuoyundan destek gördü.
Buna mukabil Kürt siyasi hareketinin sözcüleri atýlan adýmlarý yetersiz buluyorlar. Anadilde eðitim taleplerinin -özel okullarda olmak kaydýyla- karþýlanmýþ olmasýný bile beðenmiyorlar. “Kürtlerin yaþadýðý her yerde devlet okullarýnda eðitim Kürtçe olarak verilmeli” diyorlar. Ayrýca yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adý altýnda da Kürtlerin yaþadýðý yerlerde resmi dilin Kürtçe olmasýný talep ediyorlar. Bunlar kabul edilmediði takdirde sürecin sona ermiþ olacaðý tehdidini savuruyorlar. Yani “yeniden silaha sarýlýrýz ha!” diyorlar...
Üzüm yemekten ziyade baðcý dövmeye yönelik gibi görünen bu tavýr, ister istemez, toplumun genelindeki “sürece destek” tutumu ne kadar devam edecek diye düþünmemize yol açýyor.
MHP’nin “PKK ile birlikte hazýrlandý” diye acýmasýzca eleþtirdiði demokratikleþme paketine BDP’nin burun kývýrýp “Böyle paket olmaz; artýk süreç bitmiþtir” diye karþý çýkmasýnýn kamuoyunda oluþturduðu izlenim þudur: Akan kanýn durmasýný öngören sürecin devamý uðruna siz bir adým attýkça karþý tarafýn memnuniyetsizliði artýyor. Ayný zamanda karþýlanan her talepten sonra bir baþka talep karþýnýza çýkýyor. Bu iþin sonu yok...
Kamuoyundaki bu türden endiþeleri izale etmek için kullanýlan þu hamasi “Biz, Türkler ve Kürtler olarak bir arada yaþacaðýz” söylemi ise bir baþka problem. Hem milleti dilinizde ve zihninizde Türkler ve Kürtler diye ikiye ayýracaksýnýz, hem de bu ikisinin birlikte yaþayacaðýný söyleyeceksiniz. Bu olmaz.
Geçenlerde bir Kürt yazarýn þu sözlerini okudum: “Akdeniz sahil koyunun yarýsý Kürtlerin elindedir. Hiçbir enayi Kürt yoktur ki buralarý size býrakýp Hakkâri ya da Þýrnak’a elini kolunu sallaya sallaya gidecek. Onun için siz kaygýlanmayýn böyle bir þey yok yani...”
Benzer bir ifadeye de TÜSÝAD üyesi bir Kürt iþadamýnýn röportajýnda rastlamýþtým. “Ýstanbul’u, Boðazý býrakýp gider miyim” diyor Kürt kökenli iþadamýmýz.
Hiçbir itirazým yok bu yaklaþýma. Bu ülkenin doðusu da batýsý da milletin ortak vataný... Yalnýz þu var: “Diyarbakýr da bizim, Ýzmir de bizim” retoriði güzel ama bugün yerel yönetimlerin yetkilerinin artýrýlmasýyla baþlayýp ardýndan resmi iþlemlerde yerel lisanlarýn kullanýlmasýyla devam edecek bir süreç sonunda Kürtlerin yoðun olarak yaþadýðý bölgelerde hiç deðilse fiilen bir otonom yapýnýn oluþmasý kaçýnýlmaz.
Bugün Ýstanbul ve diðer büyük þehirler baþta olmak üzere bütün batý bölgelerinde Kürt vatandaþlarýmýz yaþýyor. Ekmeklerini çýkaracaklarý iþ imkânlarý buralarda olduðu için. Buna karþýlýk Kürtlerin yoðun yaþadýðý doðudaki illerde batýdan gelen bir ailenin yerleþip hayatýný sürdürmesi pek söz konusu olmuyor.
Bu durumda “Kürt bölgelerinde” fiilen oluþacak olan özerk yapýnýn batýda “ne güzel, Kürt kardeþlerimiz kendi kendilerini yönetiyorlar” diye deðil, “bizimle ayný milletin fertleri olmayý, ayný vatanýn evlatlarý olmayý istemiyorlar” diye karþýlanmasý ihtimali vardýr. Dolayýsýyla Ýstanbul Boðazýný seyreden TÜSÝAD üyesi iþadamýnýn hayatýnda bir þey deðiþmese bile Manisa’da, Balýkesir’de, Antalya’da -maalesef yine çok yanlýþ bir tutumla toplumun içine karýþmadan kendi gettolarýný oluþturarak- son yirmi yýl içinde oluþan Kürt mahallelerinde yaþayan gariban Kürt çocuklarý “madem Kürtlerin vataný ayrý, burada ne iþiniz var” tepkisiyle karþýlaþabilirler.
Terörün 30 yýl boyunca kan dökerek baþaramadýðýný þimdi kan dökmeden baþarmýþ (!) oluruz böylece.
Bazýlarýnýn istediði de bu mudur bilemiyorum ama hepimiz için asýl tehlike budur.