Kurtar bizi ölü!

Birkaç gün önce medyada yer alan bir habere göre, Kocaeli’nin Körfez ilçesinin bir mahallesinde oturanlar, geceleri nereden geldiği belli olmayan sesler duymaya başlıyor. 

Sesin kaynağı bir türlü bulunamayınca, bunun bir yatıra ait olduğu söylentisi hızla yayılıyor.

Bunun üzerine mahalleye geceleri çeşitli yerlerden otobüslerle kalabalıklar geliyor ve bunlar dua edip dilekte bulunuyor.

Sesin geldiği yerden medet umuluyor.

Ancak bir ay sonra bu sesin yatırdan değil, orada yuva yapmış baykuştan geldiği anlaşılıyor.

Ne diyelim; bir ay boyunca edilen dualar baykuşun geçmişlerinin ruhuna değsin!

İşin esprisi bir yana, bu olay bize bir kez daha gösterdi ki halkımızın ölülerden medet ummak gibi bir huyu var.

Halkımız kutsallaştırdığı ölülerin mezarlarına koşar.

İslamcısı da laikçisi de bunu yapar.

Okumamışı da okumuşu da bunu yapar.

Kimi derdine derman olması için, kimi dileğinin gerçekleşmesi için kutsallaştırdığı ölülerin mezarlarına koşar.

Ölülerin mezarlarına yüz sürer, dokunur, okşar.

Dahası, ölülerin mezarlarına ipler, çaputlar bağlar.

Kurtuluşu ölülerde arar!

Kimileri Telli Baba, Zuhurat Baba, Oruç Baba gibi babalardan medet umar.

Kimileri Anıtkabir de yatan Atatürk’ten medet umar.

Yeri gelmişken bu konuda bir anımı anlatmanın tam sırası.

Geçmişte bir yazım nedeniyle kapatıldığım cezaevinde yeraltı dünyasından da insanlar vardı.

Bunları sık sık ziyaret ederdi yer altı dünyasındaki yakınları.

İşte bunlardan biri de İnci Baba denilen bir mafya babasıydı.

Benimle tanışmak istemiş, ziyaretime gelmişti. Konuşkan ve bana karşı çok saygılı bir adamdı.

O zamanlar kendisi ihale mafyası denilen, devlet inşaatlarının ihalelerini mafyatik yöntemlerle yönlendiren organizasyonun başındaydı.

 İşte o ziyaret sırasında bir ara söz halkımızın kutsallaştırdıklarından medet umma huyuna geldi. Ve İnci Baba bana başından geçen şu olayı anlattı:

“Bir ihaleden epey para kazanmıştım. Gönlümden koptu bir hayır yapmak istedim. Adamlarıma, gelenin geçenin suyunu içmesi için şöyle adıma yakışır heybetli bir çeşme yaptırmaları talimatını verdim. Aradan yıllar geçti; bir ara yapılması için talimat verdiğim çeşme aklıma geldi. Adıma yakışır bir çeşme yapılıp yapılmadığını merak ettim; çeşmeyi görmek istedim. Arabalara binip çeşmenin bulunduğu yere doğru yola çıktık. Çeşmeye yaklaştığımızda gördüm ki çeşmenin bulunduğu yerde kadınlı çocuklu büyük bir kalabalık var. Arabadan inip çeşmeye vardığımda bir de ne göreyim; çeşmenin
taşlarına adak ipleri, çaputları bağlanmış. Çeşmenin üzerinde benim lakabım olan İnci Baba yazıyor ya; millet benim çeşmeye Telli Baba muamelesi yapıyor!”

İnci Baba denilen mafya babasının bu anlattıkları bize şunu gösteriyor.

Bir çeşme yaptır; üzerine de falan ya da filan baba diye yazdır; orası anında adakların adandığı, iplerin, çaputların bağlandığı kutsal bir yer haline getirilmez mi?  

Oranın taşlarına şifa olsun diye yüz sürülmez mi?

Oralara akın akın medet umulmaya gidilmez mi?

Yahu medet umduğunuz ölü; medet umduğunuz taş; ölüden, taştan nasıl medet umulur?

Yoksa taş devrinde yaşamak dedikleri bu mudur?!