Kürtçe eğitime Bulgar formülü

Yeni eğitim öğretim yılı ısındırma haftasıyla başlarken en fazla hararet artıran konu, anadilde eğitim oldu. Anadilde eğitim hakkının tanınmasını talep eden eylemlerin başını da tahmin edeceğiniz üzere PKK-BDP hattı çekiyor. BDP’nin il-ilçe teşkilatlarının Eylül ayı etkinlik takvimine bakılırsa neredeyse her güne bir basın açıklaması yahut oturma eylemi düşüyor.

Eğitim-Sen ve Kurdi-Der de “anadilde eğitim” için imza kampanyası başlatmış bulunuyor. Eylemlerde faşist bir tekerlemeden ibaret olan Andımız’ı hedefe koymuş “Andımız kaldırılsın, varlığımız insanlığa armağan olsun” vaadinde de bulunmuşlar.

Bu talep sadece PKK-BDP hattında dile getirilmiyor. STK’ların ve eğitim sendikalarının bölge temsilcilerinin, yerel medyanın gündeminde de ağırlıklı olarak anadilde eğitim var. Şiddetle arasına mesafe koyan Kürtlerin de PKK-BDP ile ortaklaştığı, hiç değilse yakınlaştığı belki de tek yer anadilde eğitim mevzu.

Talep açık ve net: Anadilde eğitim hakkı tanınsın ve bir an önce hayata geçirilsin.

Neden olmasın?

Talep sonuna kadar haklı ve meşru. Anadilde eğitim hakkını tanımak ve vatandaşına hizmet sunmak demokratik bir devletin tartışmasız bir görevi. Avrupa ülkelerinin çoğunda böyleyken Türkiye vatandaşlarına henüz anadilde eğitim hizmeti vermiyor.

Ama Kürtçe üzerindeki ayıplı yasağı kaldırdığı günden bu yana adım adım bir yolda yürüdüğü ve yolun devamında anadil eğitiminin de olduğu, dileyen herkesin rahatlıkla görebileceği açıklıkta duruyor.

Ancak tartışmalar hiç de böyle yürümüyor.

Talebin “hemen şimdi!” tonlaması ve aceleciliğiyle gündeme getirilmesiyle ya reel olanla ideal olan arasındaki uçurum işaretlenerek umutsuzluk ve tepkisellik ekiliyor, ya konu Hükümeti, bilhassa Başbakan Erdoğan’ı dövmenin aracı haline getirilerek üzüm yeme amacından uzaklaşılıyor ya da zinhar olmaz, o-la-bi-le-mez denilerek Kemalist şımarıklığın nesnesi olup çıkıyor.  

Peki durum nasıl, bakmakta fayda var.

Krizi aşmak mümkün

Malum, anadilde eğitim hakkının tanınması anayasal bir düzenlemeyi gerektiriyor.

İktidar partisi de olsa konu bir partinin uhdesinde değil yani.

Ve yeni anayasayı uzlaşarak yazmak gibi romantik ve mucizevi bir çabayla çalışan TBMM Anayasa Komisyonu’nun kilitlendiği başlıkların başında bu konu geliyor.

Komisyonda son kriz geçen Perşembe yaşandı. Hem Komisyondaki hem çözüm sürecindeki kilidi açabilecek kabiliyette görünen öneri ise BDP’li Sırrı Süreyya Önder’den geldi.

Önder’in önerisi Bulgar modeli.

Bulgarların anayasal formülü şöyle: “Bulgar dilinin öğrenilmesi ve kullanılması, her Bulgar vatandaşı için bir hak ve yükümlülüktür. Anadili Bulgar dili olmayan vatandaşlar, zorunlu Bulgarca öğrenimi yanısıra kendi dillerini öğrenme ve kullanma hakkına sahiptirler. Resmi dilin kullanılacağı haller kanunla belirlenir.”

Ben bunun gayet kullanışlı ve hakkaniyetli bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Hem mevcut ihtiyacı karşılıyor, hem de iki dilli eğitimin günün birinde Türklerle Kürtleri birbirinden uzaklaştırması ihtimalinden samimiyetle korkanların korkularını önlüyor. Türkiye vakit kaybetmeden bu yöntemi konuşup tartışmalı.

Zaten ha deyince olabilecek bir şey değil anadilde eğitime geçmek. Halihazırda Kürtçe öğretmeni stoku bile, talebi karşılayabilecek durumda değilken branşlara göre Kürtçe bilen öğretmen yetiştirmek çok vakit alacaktır. Akademik materyal temini de öyle.

Söylemezsem çatlarım

KCK’nın “çekilme durdu” ilanıyla sürece dair karamsarlığa kapılanlardan değilim. Çünkü: 1) “Çekilme durdu, süreç sürüyor” diyenler yine PKK-BDP hattından. 2) Sadece yüzde 20 oranında çekilerek vaadini yerine getirmediğini aslında en iyi PKK-BDP biliyor. 3) Öcalan’ın koyduğu stratejik hedef sürüyor. Rojava ve seçim hedefiyle Hükümeti sıkıştırma taktiği işliyor. Yani PKK siyaset yapıyor.