Kürt sorununun çözümü yolunda bugüne kadar izlenen politikalarýn baþarýsýz oluþunun temelinde Kürt sorunu ile terör sorununu birbirinden kopuk hadiseler gibi deðerlendirme yanlýþý var. Ýkinci bir yanlýþ da bu ilk yanlýþtan doðdu. Özellikle 1980’lerden bu yana Türkiye’yi yöneten kadrolar karþýlarýna çýkan bu iki sorunu çözmek istediklerinde ya birine ya diðerine öncelik vermeyi tercih ettiler. Bazen terörü sindirmek üzere askeri tedbirleri yoðunlaþtýrdýlar, bazen de Kürt vatandaþlarýn sosyal ve kültürel hak taleplerine cevap vermeye yöneldiler. Ýkisi de istenen neticeyi vermedi. Oysa bu iki politika bir arada uygulanabilseydi, yani devlete silah doðrultan eller acýmadan kýrýlýrken ayný anda Kürtlerle milletin geri kalaný arasýnda mesafe oluþturan sorunlar da ortadan kaldýrýlmaya giriþilseydi gerçek bir “baþarý”dan söz edilebilirdi.
Bu yapýlamadýðý için Kürtlere tanýnan haklar terör örgütünün baþarýsý gibi, buna mukabil terör örgütünün belini kýrmaya yönelik politikalar da Kürt düþmanlýðý gibi algýlanýr oldu. Her ikisi de -bir iþe yaramadýðý yetmezmiþ gibi- bir de istenmeyen sonuçlar verdi.
Ama baþka türlü bir politikanýn, yani hem silahlý eþkýyalýðý ezmeyi hem de Kürt vatandaþlarýn kültürel haklarýný teslim etmeyi öngören yaklaþýmýn da þansý azdý. Çünkü böyle bir politika için en baþta “millet” kavramýnýn yeni baþtan ve doðru þekilde tarifine ihtiyaç vardý. Yani bu milleti “farklý etnik kimliklerin bu topraklar üzerinde bin yýllýk tarih boyunca ayný kültür etrafýnda kaynaþarak oluþturduðu bir varlýk” olarak tanýmlayabilmeye ihtiyaç vardý. Bunu yapamazsanýz Kemalist dönemde birtakým gerekçelerle millet tanýmýnýn etnik kökene dayandýrýlmasýný ve dolayýsýyla milleti oluþturan etnik kimliklerin inkâr ediliþini açýklayamazsýnýz. Dolayýsýyla bugün Kürtlere neden “birlik” çaðrýsý yaptýðýnýz anlaþýlmaz.
Ama tabii Kürtleri ayrý bir millet olarak görüyorsak o zaman sözgelimi federal bir sistem içinde ve yurttaþlýk baðlarý ekseninde bir siyasal birliktelik adýna konuþabiliriz. Ama ben þahsen böyle bir konuþmadan zevk alacaklardan deðilim. Milletin çoðunun da bundan zevk almayacaðýný düþünüyorum. Kürtler de dâhil. Zira Kürtler arasýnda kendilerini bu milletin bir parçasý olarak gören ve öyle kalmak isteyenlerin oraný kendilerini “ayrý bir millet” sayanlardan çok daha fazla. AK Parti’nin doðuda aldýðý oylar da bunu gösteriyor. Ne var ki Kürtlerin “dinamik” unsurlarý sayýsal anlamda azýnlýkta olsalar da diðerlerine göre daha etkin durumdalar. Üstelik bunlarýn bir bölümü silahlý güce de sahip olduðu için fiili bir üstünlük taþýyorlar.
Öyleyse bir defa bu silahlý “dinamik” unsurlarý devreden çýkarmanýn bir yolu bulunmak zorunda. Daha sonra da “millet” tanýmýný restore etmeye giriþmek lazým. Kürtleri ayrý bir millet olarak görmüyorsak mesela “Türkler ve Kürtler” diye bir tasniften vazgeçmemiz gerekiyor. Türk tanýmýný etnik temele oturtan Kemalist anlayýþtan zihinlerimizi kurtaramazsak bölünmekten de kurtulamayýz. Bu o kadar net.
Bunun için “Kürtler bizim neyimiz” sorusuna doðru cevap verebilmeliyiz. Milleti etnik temelde tanýmlama yanlýþýnda ýsrar edersek Kürtleri -kimliklerini inkâr etmeksizin- “milletin parçasý” olarak tanýmlamak mümkün mü? Milletin bir parçasý saymayacaksak, yani zihinlerimizde kendimizden ayýrmýþsak o zaman da fiziksel olarak ayrýlmalarýna karþý çýkmanýn manasý var mý?
Bugün Kürt meselesinin çözümü her zamankinden daha zor. Ama bir çözüm olacaksa bu ancak millet olmaktan vazgeçmeme çabasýyla mümkün. Baþbakan Erdoðan çeþitli konuþmalarýnda bu bakýþ açýsýnýn ipuçlarýný verdi. Türk milletini tarih boyunca Kürtlerin, Çerkezlerin, Arnavutlarýn, Boþnaklarýn ve diðer etnik kimliklerin beraberce oluþturduðunu söyleyerek doðru bir millet tanýmý yaptý. Ne var ki eðer nihai amaç Kürtlerin bu milletin parçasý olarak kalmalarýysa “Öcalan’a ev hapsi” gibi tedbirlerle Kürt sorunu çözülmez. Ancak biçimi deðiþir. Bir de kaçýnýlmaz netice biraz daha ertelenmiþ olur.