Kürtler kiminle nereye ve nasıl?

Bölgemizde olup biteni doğru anlamak için bazı gelişmelere yakından bakmak yararlı olabilir. Kıyıda köşede kaldığını düşündüğüm bir haberi adım adım birlikte okuyalım: 

‘Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IKBY), çoğu Suriyeli mültecilerden oluşan 5 bin kişilik bir güç oluşturduğu, bunların eğitim görüp silahlandırılmasının ardından IŞİD ile savaşan Kürt güçlerine katıldıkları belirtiliyor.

Erbil’de Kürtçe yayınlanan BAS haftalık gazetesi tarafından hazırlanan raporu haberleştiren al-araby.com’un haberine göre, IKBY, PYD ve ABD ile koordinasyon içerisinde, Kuzey Irak’ta yaşayan Suriyeli mültecilerden oluşan bir gücün IŞİD ile savaşmak üzere silahla donatılıp Suriye’ye gönderilmesi konusunda anlaşmıştı.’ ( Haberin ayrıntıları için bkz. dunyabulteni.net )

Bu işin yaklaşık üç yıllık bir hikayesi var. Zaten bütün sorun olup biteni günü birlik gibi algılamamız. ABD’nin gözetiminde yapılan bu anlaşma gereğince, IKBY’ye sığınan Suriyeli mülteci ailelerin çocuklarından bir güç oluşturuldu. 3 yıl önce eğitim görmeye başlayan bu güç, 11 bölük halinde Suriye’ye geçecekti. IKBY de gücün IŞİD ile savaşında ihtiyaç duyabileceği her türlü lojistik ve askeri yadım temin edecekti.

PYD ilk etapta böyle bir projeyi reddetmişti. Çünkü özellikle Barzani’nin Suriye üzerinde böyle bir nüfuz elde etmesinden rahatsızlık duyuyordu.

Ayrıntılarına yine aynı haberden bakalım. PYD’nin projeyi neden reddettiğini Barzani’ye yakın Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (PDK-S) üyesi Nuri Primo şöyle açıkladı: ‘PYD, Suriye’deki Kürt bölgelerini tek başına yönetiyor. Esad rejiminin çıkarlarını da savunuyor. Bu yüzden IKBY tarafından hazırlanan gücün Esad rejimiyle savaşmak istediği için geçmesine izin vermedi. Fakat son dönemde oradaki durumun kötüye gitmesinin ardından bu gücün savaşlara katılmasını kabul etmek zorunda kaldı.’

Bu gelişmenin, sadece bir köşeye sıkışma haliyle açıklanması yetersiz olabilir. Oysa daha geniş bir bakış açısı, kendi siyasi sınırlarımız dahilinde anlamakta zorlandığımız bazı gelişmeleri/sorunları en azından daha yönetilebilir hale getirecektir.

Yakın tarihteki genel seçimde, daha önce merkez partiye oy veren muhafazakar ve dindar Kürtlerin, ayrılıkçı tezleri savunan, üstelik parantezinde bir terör örgütünün bulunduğu bir partiye yönelmesini bu gelişmelerden bağımsız okuyamayız.

Burada Kürt siyasi hareketinin, farklı siyasi coğrafyalarda farklı sosyolojik zeminlerde şekillenen süreçleri, hızla ortak bir paydaya doğru ilerliyor. Bunu görmemek, gerçeği değiştirmiyor. Dolayısıyla kendi siyasi sınırları ve sınırın hemen ötesinde yaşanan gelişmeleri, doğru okumak ve yönetmek iddiasında olan bir ülkenin, bu gidişatı acilen ve yeni bir bakış açısıyla değerlendirmesi gerekiyor.