Devletsiz bir halkýn geleceði konusunda, imparatorluk geleneðinden gelen iki ulus-devlet arasýndaki mücadele 16. yüzyýldan bu yana sürüyor.
Halk dediðim Kürtler, iki devletten biri Ýran diðeri ise Türkiye.
Yavuz Sultan Selim ve Þah Ýsmail arasýnda yaþanan savaþýn sonucunda Kürtler, Osmanlýlar’a özerk beylikler olarak baðlandýlar.
Kürt meselesinin sorun haline gelmesinin ve Ortadoðu’daki jeopolitikayý 16. yüzyýldan bu yana etkilemesinin miladý belki de Yavuz Sultan Selim ve Þah Ýsmail’in arasýnda yaþanan savaþtýr.
‘Tarih tekerrürden ibarettir’ denir ya, Ýran ve Türkiye iliþkilerinde de bugün dahi Kürt meselesi, Türkiye’nin Erbil’le kurduðu stratejik iliþkileri derinden etkiliyor.
Ýran, Irak’ýn ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bölünmesini istiyor. Suriye’nin ise bölünmesine karþý.
Ýran, bölünmüþ bir Kürdistan’ý daha yönetilir ve kendi çýkarlarýna daha uygun buluyor.
Ama Türkiye, Ýran’ýn aksine hem Kürdistan bölgesinin, hem Irak’ýn bölünmesini istemiyor.
Kobani ve DAÝÞ meselesinde Türkiye’nin ve Ýran’ýn karþýlýklý olarak ortaya koyduklarý tavýr, Kürtler arasýnda epey tartýþýlan bir konu.
Kim bize daha dost, Türkiye mi, Ýran mý? Sorusu güncelliðini koruyor ve uzun zaman da koruyacak gibi görünüyor.
O kadar ki, Kürt partileri arasýndaki münasebetler söz konusu olduðunda, Türkiye ve Ýran’ýn pozisyonu akla gelir ve bu konuda anlamlý yorumlar, açýklamalar yapýlýr.
Bu açýklamalardan biri geçtiðimiz günlerde, Celal Talabani’nin partisi YNK’nin (Kürdistan Yurtseverler Birliði) politbüro sorumlusu Mele Bahtiyar’dan geldi.
Mele Bahtiyar söz konusu açýklamasýnda, Ýran’ýn Türkiye’den daha dost olduðunu söyledi ve ilave etti:
‘Ýnsaflý konuþalým Halepçe bombardýmanýndan Kürdistan Bölgesinin federe tecrübesine kadar Ýran’ýn tutumlarý Türkiye’den daha iyiydi. 3 yýl öncesine kadar, bizler Türkiye’nin gözünde kabile reisiydik. Ancak Ýran hiçbir zaman bize bu gözle bakmadý. Bu yüzden Ýran bize Türkiye’den daha dosttur.’
YNK’nin kuruluþundan beri Ýran’la siyasi münasebetleri hep iyi oldu. Talabani Þam ve Tahran’la iyi geçiniyor ve KDP’ye karþý mücadelesinde her iki ülkeden destek görüyordu.
Ama Bahtiyar’ýn deðerlendirmeleri oldukça abartýlý.
Halepçe katliamýndan kaçanlara kapýsýný açan ülke Türkiye’ydi. Milliyetçi/ulusalcý kesimler arasýnda, Barzani ve Talabani’yi birer kabile reisi gibi görenler her zaman vardý, bugün de var. Ama bu hiçbir zaman bir resmi devlet politikasý deðildi. Barzani ve Talabani, Brüksel’e, Washington’a, Tahran’dan deðil, Özal’ýn saðladýðý özel pasaportlarla ve Ankara’dan uçuyorlardý.
Kobani’ye peþmerge geçiþleri Türkiye’den oldu. DAÝÞ Erbil’e saldýrdýðýnda, Türkiye’nin sessiz kaldýðý iddiasý da doðru deðil. Mesut Barzani daha sonra yaptýðý açýklamada, Türkiye’den gelen yardýmlarý, Musul’daki Türk rehinelerin hayatýný riske sokmamak için gizlemek zorunda kaldýklarýný açýkladý.
YNK’yi yöneten aktörler, parti çýkarlarýný öne aldýklarý ve Ýran’la olan münasebetlerine halel gelmesini istemedikleri için her fýrsatta Türkiye’ye eleþtiriler yöneltiyorlar. Ama bu eleþtiriler genellikle yüzeysel ve gerçekleri yansýtmýyor.
Kürdistan’ýn fiziki inþasýnda Türkiye’nin önemli ve belirleyici katkýlarý olmuþtur.
Ortada bir hata varsa, o da Ankara/Erbil arasýndaki iliþkilerin KDP/Ankara arasýndaki iliþkiler olarak anlaþýlmaya çok müsait olmasýdýr. Diðer Kürt partilerinin rahatsýzlýk duyduklarý husus asýl olarak budur.
Bu meselede, yeni bir yol haritasý, yeni bir siyasi tutum, ‘arka bahçemizdeki Kürtler’i’ artýk bir bütün olarak görmeyi’ de gerektiriyor.