Kürtlerin kendi kaderini tayin anı

SHP listesinden de olsa Kürt siyasetçiler, Kürt kimlikleri ve söylemleriyle 1991’de Meclise girdiklerinden beri legal alanda çok önemli bir temsiliyete ve işleve sahipler.

Başındaki sarı-kırmızı-yeşil bantla kürsüye çıkan ve Türkçe başladığı yemine Kürtçe devam eden Leyla Zana’nın o gün o kürsüde söylediği söz, hep hatırlanması gereken: “Ben bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum”.

Bugün ise Kürt siyaseti adına konuşanlar “iç savaş”tan bahsediyor. Tehdit ediyorlar yani. Diyorlar ki, “dediğimiz gibi olmazsa bu işler, Kürtlerle Türkler birbirlerini boğazlar”.

Türkiye yasalarına göre kurulmuş, Türkiye Cumhuriyet vatandaşlarından oy almış, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 80 vekille temsil hakkı kazanmış HDP parti sözcüsü Ayhan Bilgen aynen şunları söyledi: “Bu gibi durumlarda ülke iç savaşı bile tartışabilir. Bu bir tehdit değil uyarıdır. Eğer insanlara siyaset yapma hakkı tanımazsanız, hangi koşulları doğuracağı bellidir”.

PKK ile aynı siyasi-sosyolojik alan üzerinde yapılanan Kürt partileri 1991’den beri Meclis temsiline sahip. 90’lı yıllar utançlı yıllar. Sadece Kürtler açısından değil dindarlar için de öyle. Ve Kürt sorunu tamamen bir eksik demokrasi sorunu -idi. Eksikler tamamlandıkça, yanlışlardan vazgeçildikçe genişleyen, daha sağlıklı işleyen bir demokratik hayattan bahsediyoruz.

Türkiye son iki yılda dördüncü kez seçime gidiyor. Sözcüsünün “İnsanlara siyaset yapma hakkı tanımazsanız, hangi koşulların doğacağı bellidir. İç savaşı tartışırız” dediği HDP, 2014 Mart’ındaki yerel seçimlerde belediye sayısını 98’den 102’e çıkardı. PKK’nın şehir teröristleri, belediye kepçeleriyle açtıklara hendeklere el yapımı bombalar gömmesine, barikatlar arkasında kıstırdıkları halka Kandil mahreçli bir metinle özyönetim dayatmalarına rağmen başkanların hepsi koltuklarında.

Halen HDP eş başkanı olan Selahattin Demirtaş 2014 Ağustos’undaki cumhurbaşkanı seçimlerine HDP adayı olarak girdi ve yüzde 9.76 oy aldı. Eğer yüzde 51 alabilseydi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak görev yapıyor olacaktı bugün.

7 Haziran’da ise seçimlere ilk kez parti olarak katılan HDP tarihinin en yüksek oyunu aldı. 6 milyon 58 bin 150 seçmenin oyu ile yüzde 10 barajını aşarak 13,12’lik orana ulaştı. 80 vekille halihazırda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üçüncü büyük grubu HDP

Son olarak iki vekille, geçici de olsa bir TC hükümetinde “bakan” sıfatıyla temsil edildi HDP. Hiçbir sorun da çıkmadı.

Yani? Yani, Türkiye’de sivil siyasetin yolu HDP’ye sonuna kadar açık. Her gün asker polis, doktor çocuk katleden, eylemlerini kasıtlı olarak kırsaldan şehirlere çeken, böylece sivil ölümler olsun isteyen bir terör örgütüyle bağı aşikar olmasına rağmen, sivil siyasetin yolu Kürt siyasi hareketine hâlâ açık.

Türkiye toplumu fert ferthükümet ve devlet bütün kurumlarıyla büyük bir sabırla silahla siyaseti, PKK ile HDP’yi birbirinden ayırıyor.

Sınır dışına çıkacağım deyip sözünde durmayan PKK’nın ne istediğinin önemi yok. PKK bir seçim yaptı çünkü. “Devrimci halk savaşı” başlattı. Karşılığını da alıyor.

HDP de seçim yapmış görünüyor: Türkiye’yi iç savaşla tehdit ediyor. 

Bunlar önemli değil. Önemli ve değerli olan, Kürtlerin ne dediği ne istediğidir.

Anketler, HDP’ye oy verenlerden yüzde 84.2’sinin hendekleri, devrimci halk savaşını reddettiğini ortaya koyuyor. Tıpkı Türkiye toplumunun kahir ekserisinin çözüm sürecini desteklediği gibi PKK’ya yönelik operasyonları da desteklemesi gibi.

Karar anına yaklaşıyoruz.

Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkından söz etti PKK yıllarca. 1 Kasım’da Kürtler karar verecek: Leyla Zana’nın 25 yıl önce dediği gibi “Türk ve Kürt kardeşliği” mi, “PKK’nın hendek-HDP’nin iç savaşı mı?