Kürtlerle kucaklaþma

Bundan beþ yýl kadar önce yine bu sütunda yazdýðým “Demek ki Konuþunca Oluyormuþ” baþlýklý yazýmda þöyle demiþtim:

“Demek ki, bir komþunuzla sorun yaþadýðýnýzda, ‘gelir oraya tepeleriz sizi’ diye tehditler savurmak yerine, önce diyalog kurmayý denemek daha akýllýcaymýþ.” (Star, 12 Mayýs 2008)

Sözünü ettiðim komþu, o zamanlar adý asla aðza alýnmayan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) idi. Oraya karþý “gelir oraya tepeleriz sizi” diye tehditler savuranlar, Eski Türkiye’nin bürokratlarý ve kalemþörleri idi. Bunun yerine “konuþmayý” tercih eden ise AK Parti hükümetiydi.

Ýþte tam o sýralar, yani 2008 baþlarýnda baþlayan Türkiye-KBY diyaloðu giderek iþbirliðine hatta ittifaka dönüþtü. Dahasý, Türkler ve Kürtler arasýndaki bir “tarihsel uzlaþma”nýn zeminini oluþturdu.

Baþbakan Erdoðan ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideri Mesut Barzani’nin katýlýmýyla geçen hafta sonu Diyarbakýr’da yaþanan “tarihi buluþma” iþte söz konusu “tarihi uzlaþma”nýn bir niþanesi olarak anlaþýlmalý.  

Kürdofobiden bugüne

Bu uzlaþýyý, hiç hakkýný yememek lazým, AK Parti iktidarý baþardý, baþarýyor. Türkiye’nin 20. Yüzyýlýn ikinci çeyreðinden bu yana “Kürdofobik” olan (yani Kürt kimliðinden korkan ve ondan ikrah eden) resmi zihniyetini tarihe gömüyor.

Bunun tabii ki pragmatik sebepleri var. Türkiye ile Irak Kürdistaný arasýndaki iktisadi iliþkiler ve içerideki “örgüt” ile barýþ yapmanýn siyasi ve insani zarureti gibi.

Ancak bir de AK Parti hükümetini oluþturan kadronun kimliði ve dünya algýsý da var. Bu, Eski Türkiye’nin resmi ideolojisinin aksine, Türkiye’de Türklük dýþýndaki kimliklerin varlýðýndan rahatsýz olan, bu çoðulluðu bizatihi “bölücülük” ve “ihanet” olarak gören bir zihniyete karþýlýk gelmiyor. Aksine, sahip olduðu “Osmanlýreferansý” sayesinde, farklý etnik kimlikleri tanýyor ve onlarý bir arada yaþatmayý hedefliyor.

Baþbakan Erdoðan’ýn sadece “Kürt tabusu”nu deðil ayný zamanda “Kürdistan tabusu”nu da aþmýþ olmasýný bu noktada ayrýca not etmek lazým. Çünkü kendini kandýrmaya ve dünya realitelerinden farklý bir paralel evrende yaþamaya pek teþne olan “resmi” ve “ana akým” dilimiz, “Kürdistan” demeye varmýyordu bir türlü. (Hala da rahatça vardýðý söylenemez.) Baþbakan’ýn KBY’nin adýný Irak Anayasasý’nda yazýldýðý biçimde zikretmesiyle, umarým, bu konudaki yaygýn ezberler biraz daha hýzlý bozulur.

Diyarbakýr buluþmasý”nýn PKK ile yürüyen barýþ sürecine doðrudan etki etmeyeceði, çünkü ne PKK’nýn ne de BDP’nin sahnede olmadýðý görüþüne gelince... Bu, kýsmen doðru. Hatta bu nedenle BDP’de bir rahatsýzlýk da gözlemleniyor. Ancak Ankara-Erbil buluþmasýnýn Türkiye’nin Kürt varlýðý ve kimliði ile bir sorunu olmadýðýnýn altýný çizmesi açýndan hem önemi hem de “sürece” katkýsý var. “Kürtlerin tek partisi” olmaya soyunanlarla ise demokrasiye inanan herkesin sorunu olur.

Özetle, “Diyarbakýr buluþmasý” çok doðru ve önemli bir adýmdý ve tüm kalbimle destekliyorum.

Ancak ayný þeyi son günlerin diðer sýcak tartýþmasý olan “dershanelerinkapatýlmasý” için söyleyemeyeceðim. Bu konu ilk gündeme geldiðinde yine bu sütunda yazdýðým gibi, dershaneler, Türkiye’deki eðitim ve sýnav sisteminin ortaya çýkardýðý bir ihtiyaçtýr. Kapanmalarý veya “dönüþmeleri”, devlet emriyle deðil, ancak ihtiyacýn ortadan kalkmasý halinde kendiliðinden olmalýdýr.