Kurtulduğunuzu sanmayın... Yeni başlıyoruz!

Dün bu köşede okuduğunuz, Arzuhan Doğan Yalçındağ’la ilgili haber, gazetelerin bir sonraki nüshasında tekzip edilmiş.

Bu sabah öğrendiğim için, düzeltmeyi ödev kabul ediyorum.

Durum şu:

İsmi geçen hanımefendinin kaçak villa yaptırdığı ve bütün faaliyetlerinin izin dışı olduğu bilgisi yanlışmış.

Bir “yalan” ya da “eksik” haber”le karşı karşıyayız sizin anlayacağınız.

Hani, Hürriyet gazetesinin bol bol başvurduğu ve hiç de yabancısı olmadığı bir tür var ya... O cinsten bir habermiş...

Normal bir insan, tekzip edildiği ortaya çıkmış haber üzerine yorum döşendiği için özür diler, durumun öyle olmadığını anlatır.

Ben de öyle yapıyorum; yanlışımı gördüğüm için düzeltiyorum.

Bunu peşinen belirteyim ki, Arzuhan Doğan Yalçındağ hanımefendi ve “patron korkusunu” iliklerinde hisseden arkadaşlar “yalan yazıyorsun” diyemesinler.

Haber yanlış çıktı diye, Gezi Parkı’nda bağdaş kurup çevre eylemi gerçekleştiren arkadaşların durumu değişecek mi?

Değişmeyecek tabii.

Samimiyetlerine inandırabilmek için, gidip 10 saniye de, Hilton Oteli’nin önünde bağdaş kurup oturacaklar.

Hilton, bir “çevre” üzerinden yükseliyor çünkü.

Menderes döneminde orada otel inşa eden “konsorsiyum” (bunların bir de “ceo”su vardır; internete bakıp kimliğini öğrensinler, belki utanırlar) binlerce ağacı katletti, Ermeni mezarlığını ortadan kaldırdı.

Diyebilirler ki, “Bizim patronun ne günahı var? Orayı otel olarak satın aldı, otel olarak işletecek...”

Haklısınız da, patronunuz şişede durduğu gibi durmuyor ki birader.

Orayı otel olarak aldı ama otel olarak işletmek istemedi.

Koskoca araziye “rezidans” yapmaya kalkıştı.

Ne yasa tanıdı, ne çevre, ne de SİT alanı...

Hilton’u yıkacak, iyi kötü “yeşil” kalmış zemine kıyacak, onlarca gökdelen dikecekti Taksim sırtlarına.

Gerekli izni koparamayınca rezalet çıkardı.

Hepiniz biliyorsunuz...

Bir Başbakan’a vurdu, bir Kadir Topbaş’a vurdu, bir “orada rezidans olmaz” diyen çevrecilere vurdu...

Dönüp dönüp, bir daha vurdu.

Onlarca, yüzlerce haber yaptırdı, inşaatına mani olduğunu düşündüğü kesimleri itibarsızlaştırmaya çalıştı.

Hanginiz ağzını açtı?

Hanginiz “Patron, burada rezidans olmaz. Hilton arazisi yeşil kalmalı” dedi?

Hanginiz, “Topçu Kışlası’nı kaldıramayan Taksim, onlarca gökdeleni nasıl kaldırsın?” diye itiraz etti?

Hanginiz mahut “itibarsızlaştırma” kampanyasına “vicdanıyla” karşı çıktı?

Hadi ben yanlışımı gördüm, düzelttim.

Siz aleni yanlışlarınızı ve “iftiralarınızı” ne zaman düzelteceksiniz?

Buyurmuştunuz ki, “Milli güreşçi Rıza Kayaalp, sırf Ermeni vatandaşlarımıza küfrettiği için, Akdeniz Oyunları’nın açılış töreninde bayrak taşıma göreviyle ödüllendirildi.”

Bunu söyleyebildiniz.

Hiç utanmadınız.

Kaç gündür yalanınızı yüzünüze vuruyorum.

Niçin düzeltmiyorsunuz?

Niçin, “Hayır öyle olmamıştır. Bu bizim halt karıştırmamızdır. Hükümete düşmanlık ederken, ölçüyü kaçırmışız” demiyorsunuz?

Niçin, okurlarınızdan özür dilemiyorsunuz?

Bir şey daha:

Çevreye olduğu kadar, “sendikacılığa” ve “işçi haklarına” da düşkünsünüz.

Sendika düşmanı bellediğiniz kişilere (Bkz. Salih Memecan), en aşağılık sözcüklerle saldırıyorsunuz...

Patronunuzun damadı (Sabancı olanı), sahibi olduğu havayolu şirketine sendikanın “s”sini bile sokmuyor.

Bunu niçin sorun yapmıyorsunuz?

Bir çift söz de Sırrı Süreyya Önder için sarf etmezsem, gözlerim açık gider:

Sırrı, Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın villalarına kum ve çimento taşıyan araçların altına yatmaktan son anda kurtuldu.

Sırrı’yı, Koç Üniversitesi’nin önünde yapılacak çevre nümayişinde görmek istiyoruz.

Hayır, “araç altına yatmak” türünden akrobatik hareketler sergilemesi gerekmiyor.

Ondan, “Koç, çevre düşmanıdır” şeklinde bir cümle alsak kâfi.

Bir tek cümle...