Su satmak deyince bir bankanýn Sucu Çocuk reklamý geliyor akla.
Ne kadar yerli, ne kadar milli bir mesele deðil mi SU?
Öyle olmalý. Ama öyle mi?
En büyük beþ su markasý yabancý þirketlere satýlmýþ durumda.
Suyun bir özelliði de ihracatýnýn yapýlamamasý.
Yani adam geliyor, bizim kaynaðýmýzdan çýkarýp bize satan yerli þirketi satýn alýyor ve o satmaya baþlýyor.
Bunun bize faydasý ne?
O iþi büyüten iþ insanýný bir kere zengin eder.
Peki sonra?
Evet, ihracat iyidir. Marka ve þirket ihracatý da çok kýymetlidir.
Ama kriteri olmasý gerekir.
Fýrat Plastik’in kurucusu sanayici Nevzat Demir’in kapýsýný dünyanýn en büyük plastik boru üreticilerinden biri çalar. Gelen kiþi Türkiye’den sorumlu kiþidir. Alt seviye bir yöneticidir.
Nevzat Demir onu kovar, “Sen git, yetkili biri gelsin” diyerek.
Bölge baþkaný gelir. O da fýrçayý yer, gider.
En sonunda en yetkili isimlerden biri gelir. O konuda dünyada bir numara olan þirketin bir numarasý…
Baþkasý olsa ne yapar? Hemen boðazda lüks bir restoranda manzaralý bir masa kapatýr, deðil mi?
Öyle yapmýyor Nevzat Demir. Fabrikaya davet ediyor. Yemeði de fabrikanýn yemekhanesinde, iþçilerin arasýna hazýrlattýrýyor.
O gün için de “Kuru Fasülye - Pilav” talimatý veriyor mutfaða. Halk yemeðidir, karýn doyurur, “normal” bir yemektir hani…
Geliyor büyük patron ve Nevzat Demir’e teklifini sunuyor kuru fasülyesini yedikten sonra.
“Size ortak olmak istiyoruz”.
Nevzat bey þöyle bakar adama, “Peki ortak olduk diyelim, siz bu ortaklýkla bizim pazarýmýza gireceksiniz, ayný þekilde bizi de diðer ülkelerdeki kendi pazarlarýnýza sokacak mýsýnýz?”
Adam þaþýrýr, “yoo” der gibi bir ifadeyle olumsuz yanýt verir.
“Sen gelip benim pazarýma ortak olacaksýn, benim ülkemden benim markamla para kazanacaksýn ama ben senin Türkiye dýþýndaki hiçbir faaliyetinden tek kuruþ kazanmayacaðým öyle mi? Kusura bakma, ben bu þirketi satacaksam, bu þirkete ortak alacaksam benden çok daha fazla ülkem kazanmalý” deyip öyle bir kovar ki, adam arkasýna bile bakmadan kaçar.
Muhtemelen þaþýrmýþtýr, “Nasýl reddeder bu kadar parayý bu adam, tonla para veriyoruz iþte daha ne istiyor?” diye.
Çünkü özellikle iþ dünyasý, parayla her þeyin satýn alýnabildiði bir yere dönüþtü.
Bir Alman yapay zeka þirketini Çinliler satýn almak istediðinde Þansölye Merkel mecliste kürsüye çýkýp “Bu þirket bizim için stratejik önemde, satýlmasýna izin verilmesin” diye konuþma yaptý.
Ee, biz ne yapýyoruz?
Kendi suyumuzu, kendi kaynaðýmýzdan çýkaran, etiketinde yerli, bizden markalarýn olduðu ama sahipleri yabancý olan adamlara teslim etmiþiz.
Bunun bir düzenlemesi olamaz mýydý? “Pazarýn þu kadarlýk bir kýsmý yabancýlarda olabilir” gibi…
Parayý veren düdüðü çalar mý yani? Bunu durduracak gücümüz yok mu?
Bence var ama bu konularý biraz ihmal ediyoruz.
Düþünün ki ülkeleriyle sürekli gergin bir halde diplomasi yürüttüðümüz, her an her þeyi beklediðimiz ülkelerin iþ adamlarý gelip bizim sularýmýzýn baþýna geçiyor. Onu ambalajlayýp, þiþeleyip bize içiriyor.
Bilmem anlatabildim mi?
* * *
Yazarlar Sussun, Partiler Konuþsun, Baþkanlar, adaylar yem olmasýn.
Bir gazete yazarýnýn bunu yazmasý tuhaf olabilir.
Ama ben belediye baþkaný, baþkan adayý, aday adayý olsam köþe yazarlarýnýn yazýlarýndaki tahmin oyununa alet edilmek istemem.
Onur kýrýcý bir tablo.
Bu atmasyon listeleri yayýnlayan yazarý da oldum olasý sevmem, orasý ayrý…
Ama kurumsal bir siyasi partinin buna müsaade etmemesi gerektiðini düþünüyorum.
Sadece aday olan kiþi için deðil.
Ben vatandaþ Ömer olarak da benim ilimi yönetmeye talip olan kiþiyi köþe yazarlarýnýn kaynaðý belirsiz yazýlarýndan okumak istemem.
Yazarlar elbette yazmak ister.
Hatta aramýzda kalsýn, on tane atayým biri tutarsa “Bakýn ben söylemiþtim” demeyi de çok sever.
Ama meze etmemek gerek.
Pýrýl pýrýl mevcut baþkanlar var, pýrýl pýrýl aday adaylarý var.
Görev alýrlar, alamazlar, kazanýrlar, kazanamazlar.
Bu insanlarý yem etmemek gerek yazara, çizere…
* * *