Ýslam dünyasý kendi baþýna örülen çoraplarý anlama ve en azýndan yenisinin gelmesini engelleme noktasýnda hayli kötü bir sicile sahip. Toplamda böyle bir ‘dünya’nýn olup olmamasý bir yana, hemen her geliþme bir þekilde aleyhte bir kampanyaya, bilmediðimiz ve anlamadýðýmýz bir boyutta yeni adýmlara, hamlelere zemin hazýrlýyor.
11 Eylül olaylarýndan Kenya’daki saldýrýya kadar uzanan zincirde ne olup bittiðine dair yeterince fikri olan var mý, gerçekten bilmiyorum. Ancak tek gördüðüm atýlan her adýmýn bir þekilde Ýslam dünyasýna yönelik kuþatmayý daha da derinleþtirdiði.
Mesele basit bir ‘cihad’ tartýþmasý deðil. Ýslam dünyasýnda ortaya çýkan mezhep ve meþrepler üzerinden anlayabileceðimiz kadar tarihsel derinliði olan bir tartýþma mý; bundan da emin deðilim. Sömürge döneminden iki büyük paylaþým savaþýna kadar uzanan yakýn geçmiþin getirdiði tepkiler, öfkeler, çýkýþlar, arayýþlar birbirinden farklý sonuçlar verse de, genelde Ýslam tarihindeki her hangi bir akýmýn ve tezin devamý ya da yeniden yorumu olarak anlaþýlabilir durumda. Oysa karþýmýzda duran bu yeni ‘yapý’nýn ne olduðu üzerinde hala kafalar karýþýk.
Ancak sonuçlarý itibarýyla bakarsak, bir þeyler görmek ve söylemek mümkün olabilir. Mesela Mali’de olup bitenler, son olarak Kenya’da ortaya çýkan saldýrý, eðer uluslararasý sistemin iki önemli aktörünü, yani ABD ve Fransa’yý Afrika’ya daha fazla çekiyorsa, doðal kaynaklarýn ve diðer baþlýklarýn giderek artýrdýðý stratejik önemi üzerinden devasa kýtaya hücum etmelerini beraberinde getiriyorsa, sormamýz gereken çok daha büyük sorular var.
Bunca saldýrýyý planlayan ve gerçekleþtiren bir yapýnýn, hemen her defasýnda Ýslam dünyasýna yönelik bir büyük kampanyayý ve kuþatmayý beraberinde getirecek sonuçlar üretmesi elbette tesadüf olamaz. Bu aklýn ve organizasyonun doðrudan ya da dolaylý olarak uluslararasý sisteme hizmet ettiðini söylemek için daha fazlasýna ihtiyacýmýz var mý? Hiç sanmýyorum.
Diðer yanda bu kuþatmayý besleyen ve geniþleten farklý geliþmeler var. Bunlarý sadece Mýsýr ve Suriye örnekleri üzerinden okumak ve hedeflerini görmek mümkün.
Mýsýr’daki gayrimeþru giriþim, yani darbenin üzerinden tam yüz gün geçti. Dünya elbette sessiz, rejimi inþa eden unsurlara geçit verme konusunda hayli istekli. Çünkü bir yanýyla Ýslam dünyasýnýn merkez ülkelerinden birisi olarak, diðer yandan Afrika’nýn giriþ kapýlarýndan biri olma özelliði ile Mýsýr, kontrol altýna alýndý ve muhtemelen tüm siyasi kodlarý yeniden yazýlmak isteniyor. ABD’nin þu sýralarda Mýsýr’a yaptýðý ‘yardým kýsýtlama’ gibi hamleler, iki yüzlü yaklaþýmlardan öte anlam taþýmýyor.
Suriye’nin de bu tablodaki yeri kritik. Bir yanýyla Ýran’ýn bölgedeki en önemli müttefiki gibi görünen bu ülkenin, bir diðer boyutuyla uluslararasý bir çýkar çatýþmasýnýn merkezi olduðunu yaklaþýk üç yýldýr hep birlikte görüyoruz. Bir baþka boyutuyla bu ülke üzerinden yapýlan düzenleme, yukarýda tanýmlamaya çalýþtýðým kuþatmanýn önemli bir ayaðýný oluþturuyor.
Kuþatmaya direnen, bu yönüyle de sýkça operasyona maruz kalan Türkiye, elini güçlendirmek için hem bu olanlarý anlamak, hem de zaaf noktalarýný tekrar elden geçirmek zorunda.