Kuşçubaşı Eşref’in fedaisi

Eşref Bey’in Zenci Emirer’i Musa İsa Peygamber’e omuzlarını ödünç verir de Peygamber bu sayede göğe tırmanabilir...”

Mehmet Akif Ersoy

Kahramanlar fidan fidan yetişir, ardından ulu çınarlara dönüşürdü yıllar boyu Osmanlı mülkünde. Bunların biri Kuşçubaşı Eşref Bey’dir. Osmanlı’nın son yenilgisinden önce yılar boyu İngiliz’in öylesine çok para harcamasına, ölü vermesine neden olur ki, İngiliz Maliye Müfettişlerinden Bernard Soames “Eşref ve arkadaşlarının vur-kaç yöntemleri ve Müslüman dünyasının dört bir yanında fitilini yaktığı ateşler, çok para harcamamıza neden olmuştur. Öyle ki, bu harcamalar yüzünden yeni kuşak, ömür boyu iki gümüş daha fazla vergi vermek zorundadır” diye yazar raporunda.

Eşref Bey bu işleri tek başına yapmamıştır elbet. Nice yiğitle birlikte koşar cepheden cepheye. Bunların içinde biri vardır ki, ardından çok gözyaşı dökmüştür:“Ben Malta’dan kurtulup Milli Mücadele’ye katılmaya hazırlandığım günlerin birinde Musa, benim o kahraman Arabım, veremden ölmüştü. Ömrümce yasını tutacağım...”

Sudanlı “Zenci” Musa ailesiyle küçük yaşta Mısır’a göç etmiş, az biraz büyüyünce dedesi onu İstanbul’a yollamış. Kadırga’da, bir Türk ailenin yanında büyümüş, Türkçeyi sular seller gibi öğrenmiş, daha yirmisinde Trablusgarp Harbine gönüllü olarak katılmış, sonrasında Balkanlar’da dövüşmüş, Birinci Dünya Savaşı’nda düşmanla süngü süngüye Çanakkale’de çarpışmış, ardından da Teşkilat-ı Mahsusa’ya davet edilmiş ve Eşref Bey’in yanından ayrılmamıştı yıllar yılı.

Yemen isyanı çıkınca Yedinci Orduya 300 bin altın götürmekle görevlendirilir Eşref Bey. Yanına 43 kişi alır, bunların içinde Musa da vardır elbet. Ancak Hayber Geçidi’nde, Cambele Bölgesi’nde Şerif Hüseyin’in adamlarıyla İngilizler’den oluşan, 2 bin kişilik bir bir kuvvet yollarını keser. Eşref Bey Musa’ya teslim eder 300 bin altını, yanına da üç kişi verir ve parayı 7. Ordu Komutanı Ahmet Tevfik Paşa’ya tez elden yetiştirmesini söyler. “Zenci” Musa ikiletmez Eşref Bey’in buyruğunu ve o saat yola düzülür, 300 bin altını selametle Yemen’e ulaştırır. Eşref Bey, bu arada yakalanır, İngilizlerce Malta’ya sürgün yollanır.

Mondros sonrasında Musa terhis olur; İstanbul’a döner. Hükümet ona hamal kahyalığını verir. Böylece hem hamalları zapta rapta alacak hem de iyi para kazanacaktır. Musa kabul etmez; gençtir, güçlüdür: “Ben yük taşıyabilirim henüz. Siz kahyalığı yaşlı birine verin; ben hamallık yaparım!” der. Musa gündüzleri Galata Gümrüğü’nde hamallık yapar geceleriyse Anadolu’ya silah kaçırır. Günlerden bir gün İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, garı gezerken, tek eliyle koca koca çuvalları kaldırıp atan Musa’yı görür. Kim olduğunu sorar, Hayber’de elimizden sıyrılan, 300 bin altını 7. Orduya götüren Zenci Musa’dır bu!” yanıtını alır. General Harrington hemen Musa’yı çağırtır: “Gel bizimle çalış; seni Sudan Bölgesine yollayalım. Çok zengin olursun.”

Musa’nın yanıtı müthiştir: “Her teklif her insana yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim devletim var: Devlet-i Osmani. Ay yıldızlı bayrağım ve komutanım Eşref Bey var. Bu iş daha bitmedi; sizinle savaşımız devam edecek.”

Zenci Musa verem olduğunda kendisine bağlanan emekli maaşı da kabul etmez: “Sırf hastayım diye bu fukara milletin boğazından kesip bana para vereceksiniz ben de alacağım yattığım yerden ha!”

Hastaneyi de boşlar, gider Özbek Tekkesine ve Eşref Bey’in Malta’dan serbest bırakıldığı Kasım 1919’da vefat eder. Tahta bavulundan Osmanlı haritası, kefen bezi ve Eşref Bey’in fotoğrafı çıkkar sadece. Zenci Musa boynu bükük ülkelerin, emperyalizmin boyunduruğu altında inleyen mazlum milletlerin vicdanı, simgesi, bayrağıdır ve öyle kalacaktır ezenler ve ezilenler oldukça bu dünyada. Eşref Bey’in de Musa’nın da mekanları cennet olsun...