Türk sinemasý yeni bir sezonu daha açýyor. Yaz aylarýnýn ölü topraðý serdiði sinemamýz vizyona giren Türk filmlerinin artmasýyla hareketlendi. Sezonun ilk filmlerinden ‘Çok Uzak Fazla Yakýn’ filminin yönetmeni Türkan Derya ile oyuncularý Burcu Biricik ve Özgün Çoban karþýnýzda...
Ýlk sinema filminiz. Senaryonun hikayesini dinleyebilir miyiz?
Türkan Derya: Ýlk filmin bu olmasýnýn sebebi bir hissiyat. Bundan 10 yýl evvel bir gazeteye ropörtaj vermiþim, neden sinema çekmediniz demiþler bana. Ben de çekmek zorunda mýyým vesaire demiþim. Sanki dizi çeken herkes film de çekmek zorundaymýþ gibi. Sanki diziler, sinemaya giden bir yolmuþ gibi hissediliyordu. Ben öyle olduðunu düþünmüyorum. Dizi yönetmenliði yapmaktan da çok memnunum. O ropörtajda da demiþim ki “Eðer bir gün sinema filmi çekersem bu film aþk filmi olur.” Ýkili iliþkilere dair bir merakým ve o dünyayý anlatmak konusunda bir isteðim var.
Hem dizinizde hem de filminizde terkeden anneler var?
Türkan Derya: Anneleri tarafýndan terk edilmiþ kadýnlarýn, çocuklarýn dayanýþmasýnýn var olmak konusunda daha fazla yer teþkil ettiklerini ve hayata daha fazla týrnak geçirdiklerine inanýyorum. Filmdeki benzerlik benden kaynaklanýyor. Ama diziyle alakalý olarak senaryosu çok kabaca belliydi. “Üç kýz kardeþin, bir düðün organizasyon þirketleri vardýr” gibi bir cümle vardý senaryonun içinde. Ben de dedim ki ya anneleri ya da babalarý terk etmiþ olsun ki dramatik bir yön olsun.
Sizi þahsen tanýmýyorum ancak görünüm olarak filmdeki insandan çok farklýsýnýz ve tamamen farklý bir kimlik giymiþsiniz.
Özgün Çoban: Benim için de Türkan Hoca’yla çalýþmak çok efsanevi bir þeydi. Ama rolü okuduðumda normal aþk filmlerinden ayýran bir þey vardý benim için. O da karakterlerin psikolojik derinlikleri. Adam, sürekli gitmek isteyen bir adam; kadýn ise sürekli baðlanmak isteyen bir kadýn. Dolayýsýyla bu iki travmanýn bir araya getirdiði bir çifti hayal edince oldukça içime sindi ve beðendim. uBazý roller vardýr, oynayan kiþinin de senaryoya bir parçasýný katmasý beklenir. Bu rol hangisine yakýndý. Kendinizden bu role ne kattýnýz?
Burcu Biricik: Bu filmin benim adam akýllý ilk filmim olmasýnýn dýþýnda, en çok sevdiðim þeylerden biri de role hazýrlýk kýsmýydý. Üçümüzün bir araya geldiði zamanlar kadar Türkan Hoca’nýn bizi ayrý tutmaya çalýþtýðý bir zaman dilimi de vardý. Kronolojik çekildi film, bu bizim için çok rahatlatýcýydý. Üç buçuk yýllýk bir serüvendi. Yani artýk Aslý’yla ve Cem’le alakalý her þey çok saðlamdý. Bir þeyleri anlamak için güçlük çekmedik. Benim kattýðým bir þeyler illa ki olmuþtur ancak sýnýrlandýrabileceðim bir þey deðildi. Ben sadece Türkan Hoca’nýn anlattýðý þeyleri uygulamaya çalýþtým.
Normalde aþk filmlerinin en etkileyici kýsmý, yaþanýlmamýþ olmasýdýr. Mesela kýz filmde kanser olur ve o aþk yaþanamamýþ olur. Bu filmdeki aþk yaþanmýþ bir aþk mý?
Burcu Biricik: Benim fikrim, bir hayattan bir kesidi gösterdiðimiz için devam eden bir hikaye gibi. Bu aþk yaþandý ve bitti deðil. Yaþanamadý ve bitti de deðil. Devam eden bir sürecin küçük bir kýsmýný gösterdik bence.
Özgün Çoban: Bence bu aþký kendi içlerinde yaþadýlar. Ancak kendi travmalarý yüzünden dýþarýdan bakýlýnca yaþanamamýþ bir aþk.
Türkan Derya: Hayat önlerine bir takým sýkýntýlar çýkarttý ve onlar kontrol edebileceklerini düþündü. Ancak travmalarýný býrakamadýlar. Býrakmýþ olsalardý, filmin hikayesi belki de baþka bir þey olurdu.
Aslýnda bence filmin en önemli kýsmý burjuva sýnýfýnda geçiyor olmasý ve Türk sinemasýnda bu sýnýfa ait öykü az üretilir. Bu tarz çalýþmalarýn Türk sinemasýnda eksik olduðunu düþünüyor musunuz?
Özgün Çoban: Filmde konu aldýðýmýz kiþilerden, kýz yönetmen, çocuk da sanatla uðraþan bir çocuk. Ýki sanat ruhlu insanýn bir araya gelmesini izlemek hoþuma gidiyor. Günümüzde yaþanan aþklar artýk teknolojiyle birlikte çok hýzlý geliþmeye baþladý. Ancak bu iki kiþinin aþkýný daha gerçek yapan hem zaten içlerinde sanat aþký olmasý sebebiyle aþký daha iyi tanýmlayabiliyor ve hissedebiliyor olmalarý. Bu tarz bir filmi izlemenin ve izlettirmenin önemli olduðuna inanýyorum çünkü artýk teknoloji aþklarý her yerde. Ancak hisler yoluyla aþký anlatmak her sýnýf için iyidir.
Türkan Derya: Bu çok kiþisel bir tercih açýkçasý. Sektöre nasýl hizmet ettiðini düþünmüyor insan pek, kiþisel bir serüven olunca. Bu entel filmi dantel filmi demek biraz meseleyi baþka yerler koyuyor. Hâlbuki biz bundan çok imtina ettik çünkü duygu ortak. Kýrsalda yaþanan da þehirde yaþanan da aþk hikâyesi. Meselenin ortaklýðý ve evrenselliði sebebiyle her yere ait olduðuna inanýyorum. Eksikliðini hissettiðiniz þeyin ne olduðunu anlýyorum ancak genel olarak bir eksiklik gidermek adýna çýkýlmýyor ya yola. Ýnsan en iyi bildiði þeyi anlatmak istiyor. Belki de riske girmek istemediklerinden.
Siz o riski aldýnýz ama.
Türkan Derya:: Ben o riski aldým çünkü kaybedecek bir þeyim yok. Bana yeter ki bu film ikinci filmi yapma cesareti versin. Çok canýmý yakarak çok fazla þey öðretti bana bu serüven. Zordu bayaðý. Para bulmak zordu. Bütün kapýlarýn önüne açýlacaðýný düþünüyorsunuz sonuçta televizyonlarda, bu sektörde bir ismim var benim. Fakat hiç de beklediðiniz gibi olmuyor.
Benim size sormadýðým ama sizin söylemek istediðiniz bir þey var mý?
Türkan Derya: Film artýk benden çýktý. Kendi yolu var. O yolda seyirciyle nasýl bir iliþki kuracaksa odur. Bundan sonrasýnda seyircilere “Aslýnda þunu anlatmak istedik” diyemeyiz. Bundan sonrasý artýk seyirci de býrakacaðý his. Bize gelebilecek en güzel þey içinde insanlarýn kendisini bulmasýdýr, ödül falan deðil. Zor bir serüvendir Türkiye’de film yapmak. Zorluðu kadar hazýnýn da geri dönüþü harika. Ben hatýrlýyorum geçmiþte en az beþ kere serüven burada bitti dedim. Sonrasýnda hep devam ettim. Yapacaðým da yapacaðým dedim. Bitmiyor zaten ardý arkasý kesilmiyor.
Özgün Çoban: Bir þeyleri neden izleriz, bize duygu yansýtmasý, hissettirmesi için. Dolu dolu hissetmek istiyorlarsa izlesinler.
“Oyunculuk bir filmde rol alýp popüler olmaya çalýþmak deðil. Her gün þükrettiðim bir meslek olmasýna raðmen kaybetme korkusuyla da yaþamýyorum.”
“Film artýk benden çýktý. Bundan sonrasý artýk seyirci de býrakacaðý his. Bize gelebilecek en güzel þey içinde insanlarýn kendisini bulmasýdýr.”
Aslý ile enerji olarak çok benziyoruz
Sizin dördüncü filminiz ancak ilk baþrolünüz sanýrým. Projeyi ne için kabul ettiniz? Ýlk okuduðunuzda sizi rolünüzle alakalý etkileyen en þey ne olmuþtu?
Burcu Biricik: Ben Türkan Hoca’yla tanýþtýðýmda senaryoyu henüz okumamýþtým. Hatta biz anlaþtýðýmýz zaman senaryo oluþmaya baþladý. Bu iþe girdiðimizde bir senaryo yoktu. Türkan Hoca’yla tanýþtýk sadece ve senaryoyu birazcýk dinledikten sonra ben çok etkilendim. Her zaman da söylerim, ben enerjiden yana biriyimdir. Türkan Hoca’nýn enerjisi bana çok güzel geldi. Belli ki benimki de ona güzel gelmiþ ki bu iþe baþladýk.
Peki rolünüzü okuduðunuzda ne hissettiniz?
Burcu Biricik: Çok benzer yerden çýkýyoruz enerji olarak Aslý’yla. Sevdiðim þeyi sanýrým boyutlandýrmak oldu. En baþta çok benzediðim bir kýzla yola çýkýyorum ancak 15 yýl sonrasýný canlandýrmak söz konusu olduðunda bir oyuncu olarak ister istemez bir heyecan doðuyor. En basitinden çabalamam lazým, kendimden çýkýp baþka bir þey yapmam lazým. Bir de oradaki aþkýn o pürlüðünü ve saflýðýna hayran olduðumdan rolü de çok beðenmiþtim.
Her þeyi çalýþarak öðreniyorum
Türkiye’de 90’larýn yarýsýna kadar feminizmin etkisinin olduðu çok fazla film izledik. Bunlar sadece cinsellikle de alakalý deðil. Toplum içinde kadýnýn yaþadýðý münasebetsizliði, dengesizliði de anlatan filmlerdi. Fakat 2000’lerden sonra bu konuda bir geri adým atýldýðýný düþünüyorum. Ne bu faturalarý ödeyecek bir oyuncu ne de bu tarz senaryolar yazacak bir senarist olduðunu düþünüyorum. Siz belki yolun baþýnda olan bir kadýn oyuncu olarak, bu tarz senaryolarda olmayý önemser misiniz?
Burcu Biricik: Dediðiniz gibi aslýnda yolun çok baþýndayým ve bu konuda ahkam kesecek bir halim de yok. Ýnanýn her þeyi ben de yaparak, çalýþarak öðreniyorum. Ancak bildiðim tek bir þey var, oyunculuk dediðimiz þey bir dizide, bir filmde rol alýp popüler olmaya çalýþmak deðil. Çok severek yaptýðým bir iþ ve her gün þükrettiðim bir meslek olmasýna raðmen kaybetme korkusuyla da yaþamýyorum. Aman kaybetmeyeyim korkusu olmadýðý için inandýðým ve içinde olmaktan haz alacaðým ve doðru yerde olduðumu hissedersem o rolleri oynarým. Öyle bir çekincem yok.
Ýlk defa iyi adam oynadým
Erkek oyuncular için, Türkiye’de jön söylemleri devam ediyor. Sizin bu noktada yapýlanmanýz nasýl? Hangi tür rollerde oynamak istiyorsunuz ve izleyici sizi nasýl tanýmlasýn istiyorsunuz?
Özgün Çoban: Karakter oynamaktan çok zevk alýyorum. Bir keresinde tiyatroda yönetmene gidip kamyon þoförü oynamak istediðimi söylemiþtim. Çünkü uzun boyluyum vesaire diye jön oynatmaya çalýþýyorlardý. Ýlk defa iyi adam oynadým bu sene, genelde hep kötü adam oynatýyorlardý. Bu filmde ise bambaþkaydý. Benzeþen bazý yönleri vardý evet ama adam havalý adam. Bende o yok. O yanlarýmý keþfettirdi. Hiçbir zaman güzellik kaygýlarým olmadý. Her zaman deformasyonlarý olan karakterleri sevdim ve o þekilde eðittim kendimi. Sonrasýnda havalý ol deyince söndü o biraz. Mesela ben senaryolarda baþrol erkek ve kadýnýn kusursuz görünmesinden çok sýkýldým. Gökten inmiþ gibi. Cem’in güzelliði belki de oydu. Kusurunu görüyoruz. Bu yüzden yan karakter oynamak daha eðlenceli. Baþrol verildiðinde belli bir þeyin oluyor ve onun dýþýna çýkamýyorsun. Asýl kýz asýl erkek bunu yapmaz gibi bir durum var.