Jorge Luis Borges, klasik ve kutsal metinleri karþýlaþtýrýrken, önemli bir farka iþaret eder. Kutsal metinlerde ayetlerden harflere kadar uzanan düzenin, evrendeki karþýlýðýndan ve deðiþmezliðinden söz edilebilir. Oysa klasik metinler, ne denli deðerli ya da yaygýn olursa olsun, harflere kadar uzanan evrensel karþýlýktan yoksundur.
Elbette bu durum kutsalla klasik arasýndaki baðý ve akrabalýðý ortadan kaldýrmaz. Ana kaynaktan gelenle, insanýn kendi çabalarýyla ana kaynaktan devþirdikleri arasýndaki baðý kim inkar edebilir ki.
Karþýnýzda nasýl bir dünyanýn þekillendiðine dair elbette farklý öngörüleriniz ve planlarýnýz olabilir. Ama tüm bunlarý yoðurup þekillendirecek; tarih, gelenek ve medeniyet tasavvurunuzdan beslenen bir temel bakýþ açýsý ve yöne sahip deðilseniz, yolunuzu kaybedersiniz.
Türkiye, herkes gibi, her þeyden önce kendi kaderine koþuyor. Sizin için yazýlana doðru yol alýrken, niyet, söz ve eylemden oluþan bir çizgide hareket edersiniz. Niyetiniz sözünüzü, sözünüz eyleminizi belirler.
Birkaç haftadýr biraz da gündemdeki geliþmelerin katkýsýyla Rusya’yý konu alan deðerlendirmeler aktardým sizlere. Bu yazýlarýn ana vurgusu siyaset gibi görünmüþ olabilir. Nihayetinde bu köþelerde okuyucuya seslenirken, ister istemez ilgi çekici olaný öne çýkarýrsýnýz. Kimi zaman farkýnda olmadan, kimi zaman da okuru baþka bir dünyanýn içine çekmek için.
Bu iki ülkenin, en azýndan pek çok ülkeye kýyasla daha fazla konuþabileceðini söylemeye çalýþtým öncelikle. Türkiye ve Rusya’nýn jeopolitik konumlarýný, hassas ve fazlasýyla gergin sorunlar üzerindeki farklý bakýþ açýlarýný ve geçmiþlerini yok sayarak yapýlan deðerlendirmeler deðildi bunlar.
Türkiye’de Recep Tayyip Erdoðan’ýn, Rusya’da Vladimir Putin’in tarihin bu anýnda lider olarak sahneye çýkmalarýnýn; az önce kabaca özetlediðim farklara raðmen eþsiz bir ‘karþýlaþma’ olduðunu düþünüyorum. Bunu sadece siyasetle açýklamaya kalkarsak daha baþtan yolda kalýrýz. Yahut sýkça yapýldýðý gibi, her ikisinin de sýký birer Batý karþýtý olduðunu öne sürerek, tuhaf ve sýnýrlarý belirsiz bir Doðu veya Avrasya tezi ortaya atarak da bu karþýlaþmayý kavrayamayýz.
Buradaki ortaklýk ve konuþabilirlik, yazýnýn baþýnda iþaret ettiðim tarih, gelenek ve medeniyet tasavvuru üzerinden yola çýkan iki ülkenin/liderin birbirini daha iyi anlayabilecek olmasýdýr. Osmanlýca tartýþmalarýnda gördük ki, Türkiye’nin niyet, söz ve eylem çizgisinde kendi deðerler haritasýný yeniden ortaya çýkarmasý ve bir temel bakýþ açýsý üzerinden yola devam etmesi sanýldýðýndan çok daha zor. Henüz çok fazla mesafe almýþ sayamayýz kendimizi.
Recep Tayyip Erdoðan, Türkiye’nin bu yöndeki gayretinin adý aslýnda. Dün baþbakan, bugün cumhurbaþkaný olarak yola devam ederken, deðerden baðýmsýz ya da kopuk bir yolculuðun, bizi daha fazla bir yere götüremeyeceðinin dünyaya ilaný onun liderliði.
Benzer bir durumu Rusya ve Putin üzerinden de görmek/okumak mümkün. Ýþte bu nedenle yakýn geleceðin dünyasýnda iki ülke sanýldýðýndan çok daha fazla alanda konuþabilir hale gelecek. Israrla bu ifadeyi kullanýyorum. Ýþbirliði baþka bir þey, ittifak bambaþka bir þey. Konuþabilir olmak ise, þaþýrtýcý gelebilir ama, yol haritanýzda ve yola çýkarken yanýnýza aldýðýnýz azýklarda benzerlik olmadan mümkün deðil.
Tüm bunlarý kendi coðrafyamýzda hala anlatabilme imkaný bulduðum için kendimi þanslý sayýyorum. Anlatabilmekle anlaþýlabilmek arasýndaki uçuruma raðmen böyle. Ýçi boþ iþbirliði ve ittifak sözlerinin ardýna saklanmýþ cýlýz ve tahta bacaklý bir kurgu yerine; birbirini anlama imkanýný saðlam bir zeminde elde edenlerin el sýkýþmasýný tercih ediyorum açýkçasý.