Kutuplaştıran kim?

Son günlerde kutuplaşma ekseninde bir tartışmadır aldı başını gidiyor.
O birilerinin niyeti aşikâr.
Recep Tayyip Erdoğan’ı itibarsızlaştırma.
Başka bir tabirle, siyaseten dar bir alana hapsetme.
 
“AK Parti kutuplaşmayı aşmadan artık büyüyemez ve iktidara gelemez!” algısı oluşturarak Erdoğan liderliğini bir biçimde sonlandırma niyeti taşıyan bu tartışmaların bir tarafında iyi niyetli insanlarımızın yer almış olması gerçekte bu konu başlığıyla neyin amaçlandığını görmemizi engellememeli. Hiç kuşkusuz olumsuz anlamda çatışmayı içinde barındıran kutuplaştırma siyasetinden hiçbirimiz yana olmayız. Sorunların konuşularak/tartışılarak medeni bir biçimde çözümlenmesini esas alan demokratik diyaloji yöntemini de çok önemseriz.
 
En önemlisi, dilimizin nezih olmasından da herkesten biz yana oluruz. Doğruyu doğru bir biçimde söylemek, güzeli en güzel bir biçimde takdim etmek ilkelerimizin başında geliyor. Elbette her birbirimiz üslubumuza dikkat etmeliyiz. Çünkü nasıl bir insan olduğunuza bir biçimde üslubunuz tanıklık eder. Diyaloga eyvallah… Sonuna kadar…Karşılıklı sevgi ve saygıya sonuna kadar eyvallah… Ama unutulmasın ki hürmetler karşılıklıdır. Karşımızdakine benzemek zorunda değiliz elbet ama karşımızdakine boyun eğmek zilletine de “evet” diyemeyiz.
Karşımızda kibir abidesi gibi duranlara alçakgönüllü davranarak varacağımız hiçbir yer yoktur.
 
Kibirliye kibirli davranmanın sadaka olduğuna inanan bir anlayışın mensuplarıyız. Zalimin karşısında sus-pus durmak bize yakışmaz. Onların hakaretlerine ve küfürlerine ses çıkarmamak da zilletin ta kendisidir. Bir yanağımıza şamar indirildiğinde öbür yanağımızı mı çevirelim? Bizden istenen bu mu?
Kimseye hakaret etmiyoruz. Kimseye küfür yağdırmıyoruz. Ama hiç kimsenin hakaretini de, küfrünü de karşılıksız bırakmayız. Hiç kimsenin bizi şamar oğlanı yerine koymasına da izin vermeyiz.
 
Tek kutuplu mu olalım?
 
Eski Türkiye tek kutupluydu. Halka rağmen iktidar katında olanlar hem azgın, hem dışlayıcı hem de şedit idiler.
Kendilerine göre tek kutuplu bir düzen oluşturmuşlardı. Muhalefet edenleri de acımasızca eziyorlardı.
Şimdi karşılarında halkın değerlerini temsil eden yeni bir kutup var. Başını Recep Tayyip Erdoğan’ın çektiği milletin kutbu… Ak bir kutup…
 
Sahi farklı kutupların olması demokrasinin bir gereği değil midir? Kutuplaşmayı tehlike veya tehdit olarak görenler tek kutupluluktan yana iseler şayet, demokrasiden zinhar söz etmesinler. Demokrasi çok kutuplu bir rejimin adıdır. Çoğulculuk demokrasinin olmazsa olmaz bir karakteridir. Burada olması gereken şey nedir peki?
Kutuplar arası diyalog… Karşılıklı saygı… Birbirimizi sevmek zorunda değiliz elbet ama saymak zorundayız.
 
Kendimiz için ne istiyorsak öteki için de istemeli, bize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi diğerine yapmamak gerektiğine inanmalıyız. Kutuplaşmanın bizatihi kendisi kötü değil. Kötü olan tek kutupluluktur… Eski Türkiye’de halka rağmenci kutbun temsilcisi olan azınlıkçı seçkinler istiyorlar ki sandıktan çıkan iradeyi temsil eden Erdoğan kutbu kendilerine ram olsunlar. Onların öngördüğü çerçevede bu ülke yönetilsin ve onların istemediği hiçbir şey olmasın. Olduğu zaman ne mi olur? Kutuplaşma ve çatışma olur…
 
Evet, tam olarak dedikleri şey bu…
 
Kutuplaştıran da çatıştıran da asıl bu zihniyetleri… Baksanıza 1 Kasım’da sandıktan tek başına AK Parti iktidarı çıksa bile iç savaşın çıkabileceği tehdidinde bulunuyorlar… İşin ilginç ve üzücü yanı şu: Sabah akşam Erdoğan’a küfredenler toplumsal uzlaşıyı ve barışı Erdoğan’ın bozduğunu söylüyorlar. Dahası, kutuplaştıran ve çatıştıran aktörün Erdoğan olduğunu söylüyorlar. Bu kadarına da pes doğrusu!
 
Kutuplaştıran kendileri… Çatıştıran kendileri… Sabah akşam “diktatör!” diye hakaretler ve küfürler yağdıranlar kendileri… Sert ve kıyıcı bir dille suçlama üstüne suçlama getirenler kendileri… Onlara kalsa Erdoğan ağzını açıp konuşmamalı… Kendini hiç savunmamalı… Hatta iktidarını bırakıp gitmeli…
 
Yoksa mı? “Sonu Menderes gibi olur!”
 
Erdoğan’a Menderes’in sonunu hatırlatanların kutuplaşma ve çatışma siyasetinden rahatsızlık duyduğunu söylemeleri ne yaman çelişkidir yarabbi!
 
Bizimkilere ne oluyor?
 
Bizim içimizden birileri de aynı kapıya çıkan yaklaşımlar içinde olabiliyorlar ne yazık ki… Bizi üzen asıl burası…
Sanki Erdoğan bütün bu kutuplaşma ve çatışma siyasetinin müsebbibiymiş gibi çıkıp Doğan medyasında konuşanlara hakkımızı asla helal etmiyoruz. Erdoğan’ı Kandil/HDP ağzıyla çözüm sürecini sonlandıran biri gibi gösteren o içimizden birilerine elbette vakti geldiğinde söylenmesi gerekenleri söyleriz. Susuyorsak davamıza zarar gelmesin diyedir. Hiç kimsenin davamıza/partimize zarar vermeye hakkı yoktur.
 
Kutbumuz da safımız da belli bizim
 
Tek kutuplu Türkiye’de halka rağmen ülkeyi idare eden o azınlıkçı zümrenin milletin kutbunu temsil eden Erdoğan’dan rahatsızlık duymasını anlarız. Ama içimizden birilerinin onlarla ağız birliği yapmasını hayra yormayız. Kimseye farklı kutupta yer aldığı için ne düşmanlığımız olur ne kinimiz. Ama herkes bilsin ki safımız da kutbumuz da bellidir bizim. Liderimiz neredeyse biz de oradayız… Liderimiz Erdoğan’dan da, bilge genel başkanımız Davutoğlu’ndan da vazgeçmeyiz, biline…