Kuvvetler Ayrýlýðýnýn Mantýðý ve Geleceði

Erkleri birbirinden ayýrmak demek baðýmsýzlýk olmayýp, erkleri kullananlarýn, halka hesap vermesidir. Kuvvetler ayrýlýðý demokrasilerde sadece yasama-yürütme-yargý arasýnda yatay saðlanmaz. Bir de dikey boyutu var. O da ademi merkeziyetçiliktir.

DAHA önceki yazýlarda, kuvvetler ayrýlýðýnýn temel mantýðýnýn iktidarýn sýnýrlandýrýlmasý olduðu halde, bunun özellikle 27 Mayýs Darbesinde ciddi çarpýtmalara uðratýldýðý, Anayasa’da yasama, yürütme ve yargý kuvvetleri sýralanmýþ ve birbirinden ayrý olduðu söylense de, esas kuvvetler ayrýlýðýn bürokratik seçkinciliðe dayanan devlet aygýtý ile demokratik temsil organlarý arasýnda kurulduðunu söylemiþtik.

1961 Anayasasýnýn kuvvetler dengesi, küçük çocuðun veya zihinsel engellinin yaþayabilmesi için yeterli olabilecek hassasiyeti gösterme yükümlülüðü ile, vasinin ilanihaye bunlarýn malvarlýklarý üzerinde tasarrufta bulunma hakký arasýndaki dengeye benzer. Yani vasi olarak bürokratik devlet aygýtý ve “ehil” görülmeyen ve asla görülmeyecek olan demokratik temsil organlarý...

‘Böl-parçala-yönet’ formülü

Kurgunun böyle iþlemeye devam etmesi için, sözü edilen bürokratik mekanizmalarýn meclis ve hükümet ile baðlarýnýn mümkün olduðunca koparýlmasý, Ýtalyan faþizminden alýnan ilhamla, kooptasyon yöntemiyle bu kurumlarýn kendi kendilerini seçmesi, yetkilendirmesi, bütçelerini ve politikalarýný yine kendilerinin belirlenmesi esasý benimsendi.

Demek ki, kuvvetler ayrýlýðýný savunurken her þeyden önce 1961 Anayasasýnýn ortaya koyduðu karanlýk oyunla aramýza mesafe koymak gerekir.

Kuvvetler ayrýlýðýnýn mantýðý siyasi iktidarýn sýnýrlandýrýlmasýnda yatmaktadýr. Siyasi iktidar demek, sadece bakanlar kurulu deðildir. Bir bütün olarak devlet aygýtýdýr. Demokratik bir sistemde bu millete ait egemenlik yetkisinin, milletin temsilcileri eliyle kullanýlýrken, milletin çýkarlarý korunsun, haklarýna halel gelmesin diye temsilcilerin yetkisini yine demokratik bir kontrol-denetim mekanizmasýyla kontrol altýna almak demektir.

Evet, yasama, yürütme ve yargý erki birbirinden ayrýlacak. Erkleri birbirinde ayýrmak demek baðýmsýzlýk olmayýp, sonuçta erkleri kullananlarýn, erklerin esas sahibi olan halka hesap vereceði bir þekilde kullanýlmasý demektir. Tekrar etme pahasýna, bu erklerin kullanýmý, halka vasilik edecek þekilde olmayacaktýr. Yani halk bir defa bu yetkiyi verip, kendini korumasýz býrakmayacaktýr. Halk kendine ait olan egemenliði kontrolünden kaçýrmamak için, “böl-parçala-yönet” formülünü uygulayacaktýr. Egemenliðin kullaným hakkýný devredecek, ancak bunu yine kendisinin belirlediði yasama, yürütme ve yargý erkleri biçiminde ayýracak, bunlar da birbirlerini dengeleyecek ve denetleyecektir.

Erkler ayrýlýðýnýn dikey boyutu

Eðer parlamenter sistem tercih ederse, meclisi doðrudan, yürütmeyi de meclis içinden dolaylý bir þekilde kendi onayýna dayandýracak. Eðer baþkanlýk sistemini tercih ettiyse, hem yasamayý, hem de yürütmeyi kendisi doðrudan belirlemiþ olacak. Yargýyý ise, demokratik meþruiyet zincirini koparmadan, yasama veya yürütmenin ya da her ikisinin demokratik ve objektif usulleriyle, tarafsýzlýðýný saðlayacak þekilde seçecek.

Yani demokrasilerde kuvvetler ayrýlýðý, demokratik temsil ile vesayet makamlarý arasýnda deðil, sadece doðrudan veya dolaylý demokratik temsile dayanan kuvvetler arasýnda bir ayrým anlamýna gelir. 27 Mayýs Koalisyonu’nun ýsrarla unutturduðu nokta burasýdýr. Ne hikmetse ayný koalisyon ile ideolojik ve siyasi paralellik içinde yer alan Anayasa Hukuku çalýþmalarý da erkler ayrýlýðýnýn bu temel boyutuna asla yer vermez.

Kuvvetler ayrýlýðý demokrasilerde sadece yasama-yürütme-yargý arasýnda “yatay” bir þekilde saðlanmaz. Bunun bir de dikey boyutu vardýr. O da ademi merkeziyetçiliktir. Þunun altýný çizelim: Ademi merkeziyetçiliði saðlamamýþ bir ülke ne kadar demokratiklik iddiasýnda bulunursa bulunsun, ülkede yaþayan milyonlarca insandan müteþekkil halk, bu kuvvetleri tam anlamýyla kontrol edemez. Zira üç kuvvet de Baþkenttedir. Halk ile kuvvetler arasýnda var olan esaslý mesafe, demokratik denetimi güçleþtirmekte, bazen pratikte iþleyemez hale getirmektedir. Bu yüzde Avrupa Birliði içindeki tek katý merkeziyetçi devlet olan Fransa da 2003 yýlýnda yaptýðý anayasa deðiþikliðiyle ademi merkeziyetçiliðe geçti; üstelik bunu anayasanýn deðiþmez maddesine koydu.

Dikey boyut ademi merkeziyet 

Ademi merkeziyetçilik bir yandan merkezde toplanan kuvvetleri, halka mesafe olarak daha yakýn demokratik temsil araçlarýyla kontrol etmesini saðlarken, özellikle Türkiye açýsýndan dikkate alýnmasý gereken önemli bir iþlev daha görmektedir: Merkeziyetçiliðin yarattýðý asimilasyon, inkar, dýþlama, etnik milliyetçilik gibi olumsuzluklar toplumsal katýlým yoluyla ortadan kaldýrýlmakta, toplumsal barýþ tesis edilmektedir.

Biz Fransa’dan önce, kendi ülkemizde 1921 Anayasasý ile bunu baþarabilmiþtik. Üstelik bu anayasa toplumun demokratik temsilcileri tarafýndan yapýlmýþ, toplumun tüm farklýlýklarýnýn dilleri, mezhepleri, kýyafetleri, yaþam tarzlarý meþru kabul edilmek suretiyle katýlýmýyla yapýlan tek anayasa idi.

Ama sonraki anayasalar bunun tersini yaptý. Egemenlik millete ait olmaktan çýktý. Kuvvet nevzuhur unsurlara geçti. Ademi merkeziyetçilik ortadan kaldýrýldý. Bunun faturasýný ödemeye devam ediyoruz.

Bugünlerde çözüleceði yönünde yeniden umutlarýn yeþerdiði Kürt Sorununu 1920 Meclisi ruhuyla ve 1921 Anayasasýyla muhtemelen hiç yaþamayacaktýk ve bu kadar da bedel ödemeyecektik...

Kuvvetler ayrýlýðý ilkesini sivil toplumun güçlenmesiyle birlikte daha da derin bir þekilde tartýþacaðýz. Ama bu konuda radikal deðiþimlere hazýr olmak gerekir. Zira demokratik temsil ilkesi, toplumun kendine ait egemenlik yetkisini fiili imkansýzlýk nedeniyle kullanamamasýndan doðmaktaydý. Peki bugün sahip olduðumuz akýllý telefonlar ve bilgi teknolojilerindeki geliþmelerle, örneðin yasama iþlemlerini tamamen elektronik ortamda milyonlarca kiþinin katýlýmýyla yapabilir hale geldiðimizde ne olacak? Bu durumda iktidarýn þekil deðiþtireceði ve geleneksel “yasama-yürütme-yargý” dengesinin iþe yaramayacaðýný söyleyebilir miyiz?

Daha önce de söylediðimiz gibi, her bir ilke ve kurum kendini üreten tarihsel koþullar devam ettiði sürece geçerlidir. Koþullar deðiþtiði anda, yeni ilkeler ve kurumlar tartýþmak gerekecektir.

Bu yüzden anakronizme düþmemeye de dikkat etmek lazým.