Sözcü gazetesinin bir “FETÖ organizasyonu” olduðunu anlamamýzý saðlayan “deneyimli” gazeteci aðabeyimiz þu sýralarda manidar bir suskunluðu benimsemiþ durumda.
Niye “manidar” dediðimi bilmiyorum.
Bir þey mi ima ediyorum?
Muhtemelen konuþmasý/yazmasý gerektiðini düþündüðüm için kullandým o ifadeyi.
Kasýtla sustuðunu anlatmaya çalýþmýyorum elbette...
Fakat konuþmama/yazmama ýsrarýný sürdürürse, suskunluðu manidar olacak. Hoþ olmayacak.
Sözcü gazetesinin sahibi Burak Akbay genç bir müteþebbis...
Gazeteciliðini bilmiyorum... “Sözcü” gazetesi intiþar edinceye kadar, meslekle iliþkisine dair bir bilgiye sahip deðildik. Ya da ben duymadým.
Babasýný tanýyoruz ama:
Ertuðrul Akbay.
Bizim kuþak daha iyi tanýr... Enteresan bir gazeteciydi. Nerede alengirli, zor, bir gazetecinin merak sýnýrlarýný aþan tuhaf bir iþ varsa bunu sürerlerdi. Dönemine göre, parlak iþler çýkarýrdý. Bir eli spor dünyasýnda, bir eli sahne ve sinema dünyasýndaydý. Arada sýrada, girdiði ýþýltýlý dünyadan asparagas haberler geçer, “Gölge Adam” mahlasýyla dedikodu yazýlarý yazardý. Sonra bu mahlasla iddialý siyasi kulis yazýlarý yazmaya baþladý. Daha sonra “Gölge Adam” isimli bir gazete çýkardý.
Ertuðrul Akbay, sporculuðuyla da övünen bir meslek büyüðümüzdür.
Övünmekte de haklýdýr.
Hâlâ bir gram fazlalýk bulunmazmýþ vücudunda... Hâlâ çok koþarmýþ, hâlâ saatlerce yüzermiþ, hâlâ bilmem kaç kilogram aðýrlýk kaldýrýrmýþ. Bir delikanlý gibi “fit”miþ, vs... (Bunlar kendi ifadeleri.)
Sporculuðuyla övünen Ertuðrul Akbay, genç yaþýnda Türkiye’nin en çok satan gazetesine sahip olan oðlu Burak Akbay’la da övünüyor mudur?
Övünsün bence.
Kendisini kozmopolit dünyanýn “ýþýltýlý, eðlenceli, yoz” ortamýnda gerçekleþtiren ve ancak oralardan neþvünema bulabilen Ertuðrul Akbay, oðlunu, bir dönem “Cemaat” olarak bilinen FETÖ’ye teslim etmiþ... Yani, günümüzün gözde Kemalist basýn patronlarýndan Burak Akbay, öðrenciliði döneminde uzunca bir süre Iþýk Evlerinde kalmýþ, oralarda yetiþmiþ.
Bunu ben söylemiyorum.
Suskunluðunu “manidar” bulduðumuz deneyimli gazeteci aðabeyimiz söylüyor.
Bu bilgiyi, ilk, 2000’li yýllarýn baþýnda duyurmuþtu.
Müteakip yýllarda yazmaya/duyurmaya devam etti.
En az 50 kez (belki daha fazla) yazmýþtýr.
Manzara þu:
Manevi boyutunu bilmediðimiz “baba” (muhtemelen maneviyatçý bir tarafý vardýr, suçlamak için söylemiyorum) “ýþýltýlý” bir dünyada kendisini var ederken, “oðul” maklube sofralarýnda diz kýrýyor, dýþarýdan bakýldýðýnda “sýkýcý” ve hiçbir eðlencesi bulunmayan “pýrýltýsýz” bir hayata katlanýyor ya da katlanmak zorunda kalýyor.
Fedakârlýðý kimin gösterdiðini bilmiyoruz.
Baba yahut oðul... Fark etmiyor. Biri oðlundan, diðeri ýþýltýlý hayattan fedakârlýk ediyor.
Fakat... Hangi taraftan gelirse gelsin, bu fedakârlýðýn bir idealizmle, ideal bir dünya tasavvuruyla alakalý olduðu ve baþka herhangi bir þeyle açýklanamayacaðý gerçeði deðiþmiyor.
Soru þu:
Baba ve oðulun ideali nedir?
Kemalizmolmadýðý çok açýk!
Kemalist dünya tasavvurunu savunmak/gerçekleþtirmek için maklube sofralarýnda diz kýrmak gerekmiyor... Yani Kemalizm için araç sýkýntýsý yok.
O halde baba ve oðulu “Kemalist” maskesiyle dolaþtýran ideal nedir?
Bunun cevabýný, suskunluðunu manidar bulduðumuz deneyimli gazeteci aðabeyimiz vermelidir.
Lafý ortaya atýp kaçmak yok.
Devamýný yazmalýdýr!