“Laikler” ne demek?

Türkiye, Gezi olaylarına, biraz da Mısır’da gerçekleştirilen çirkin darbeye bağlı olarak kavramların doğru kullanılmasını gerektiren bir dönemden geçiyor.

Mısır’da yaşanan darbeye bağlı olarak son günlerde basında çıkan makalelerde bir kesimi ya da bir yurttaş tipini tanımlamaya yönelik “laikler” kelimesine çok rastlıyoruz; bu kelimeyi, bu bence yanlış tanımlamayı hem muhafazakar kesimden hem de kendine modernist diyen kesimden yazarlarda görüyoruz.

Bir dönem muhafazakar arkadaşların çok kullandığı bir ifade idi, ben de tamamen katılıyorum, modernleşmeci arkadaşlar da bu tanımı çok eleştirirler idi, “insanlar, yurttaşlar laik olmazlar, olamazlar çünkü laiklik devlet için tanımlanmış bir kavramdır, devletler laik olur ya da olmazlar, insanlar, yurttaşlar ise ancak laik bir devletten yana ya da karşı olabilerler”; özellikle muhafazakar arkadaşlara sormak istiyorum, bu tanımda hala ısrarlı mıyız, yoksa artık insanların da laik ya da anti-laik olabileceğine inanmaya mı başladık?  

“Laiklik din, vicdan özgürlüğü ve en az bunun kadar da önemlisi, başta bütçe imkanları olmak üzere devletin tüm yurttaşlara inanç ve din konularında mutlak anlamda eşit mesafede, müdahalesiz durmasıdır.”

Bu tanıma muhafazakar arkadaşların çok büyük bir bölümünün katılacağını düşünüyorum, en azından eskiden katılırlar idi; bu tanıma daha ziyade kemalistler karşıdırlar, laikliğin daha aktif bir süreç olduğunu düşünürler, laik devlet sisteminin merkezine devlet müdahalesini, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı koyarlar, din kurumunun devlete karışmamasını ama devletin dine karışabileceğini (?) savunurlar.

Muhafazakar çevreler ise, özellikle milli görüşün çok güçlü olduğu dönemlerde laiklik tartışmalarında ABD örneğini savunurlar idi, bendeniz de bu durumdan çok mutlu olurdum zira ABD türü bir seküler sistemde Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum, yüz bini aşkın din görevlisinin devlet memuru olabilmesi mümkün değildir, ABD’yi, ABD yapan 1791 tarihli ilk ek (first amendment) bunu kesin olarak yasaklar.

Bir parantez açayım, birisi bana Türkiye’ye yönelik en büyük siyasi idealin nedir diye sorsa üç satırlık bu anayasa ekinin (1791), ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını, laikliği (sekülarizm) düzenleyen bu ekin, bu eki yorumlayan mahkeme kararlarıyla beraber bizim hukuk sistemimize dahil olmasıdır diye yanıtlayabilirim; düşünebiliyor musunuz, bu üç satırlık ek, ifade özgürlüğü vardır demiyor, Kongre’ye ifade özgürlüğünü ihlal eden yasa çıkarma yasağı getiriyor.

Dönelim yine konumuza; bu “laikler” ifadesi bence sorunlu bir ifade ve bu aşamada iki konunun altını çizmem lazım. Ben herkesin laik devlet sistemini savunmak zorunda olduğu görüşünde değilim, bu tür dayatmalara karşıyım bu bir, ikincisi ise laiklik ilkesinin çok farklı biçimlerde tanımlanabileceği gerçeği; rahmetli Erbakan ile kemalistlerin farklı laiklik tanımlamaları vardı, bendeniz, şayet milli görüş gerçekten ABD türü bir laikliği savunuyordu ise, kendimi onlara çok daha yakın hissederim.

Bu “laikler” ifadesi basında, tweetlerde, üstelik her kesimde çok yaygın; mesela Hilal Kaplan (laiklerin demokrasiyle imtihanı), mesela Aslı Aydıntaşbaş (tweet) “muhafazakarlar ve laikler”, mesela Alper Görmüş “Kemalist laiklerle evrenselci laikler”, mesela Mahmut Övür “Laiklerin demokrasiyle yüzleşmesi”, vs.

Bendeniz kavramlara ve bu kavramların doğru kullanılmasına çok hassasım; bir yanda muhafazakarlar (insanlar, yurttaşlar) öte yanda ise laikler (ancak bir devlet sistemi) varsa burada, bizlere ilkokulda öğretildiği gibi, elma ile armutu toplama ya da karşılaştırma hatası yapılıyor demektir.

Çok mu önemli, evet, zira birileri başkalarını laik diye tanımlamaya başladığı andan itibaren çok önemli bir “laik devlet” tartışması anlamsız bir zemine kayabilir kanısındayım.