Hafta sonunda Lefkoþa’daydým. Insight Turkey dergisi tarafýndan Yakýn Doðu Üniversitesi’nde düzenlenen bir toplantýya katýldým. Beþir Atalay’ýn açýlýþ konuþmasý ile baþlayan ve Cumartesi olmasýna karþýn yoðun öðrenci ilgisi çeken toplantýda, önce Arap dünyasýndaki deðiþimi, sonra da bu deðiþimin Kýbrýs sorunu ve Kýbrýs üstüne etkisini tartýþtýk.
Bu yazýyý ise Brüksel’den yazýyorum. TESEV bünyesinde yürüttüðümüz bir proje kapsamýnda Avrupa Parlamentosu ve Komisyon ile görüþüyoruz. Ne buradaki temaslarýn, ne de Lefkoþa’daki toplantýnýn ana gündemi Türkiye. Ama Türkiye iç politikasýyla da, dýþ politikasýyla da her iki þehirde de ön plana çýkýyor.
***
Lefkoþa’dakiler Türklerin, Kýbrýslý Türkleri terk ettiðinden þikayetçiler. Bana göre 1878’de adanýn Ýngiltere’ye “kiralanmasý” da, Lozan’da bu ülkeye býrakýlmasý da, daha sonrasý için Kýbrýslý Türkler tarafýndan verilen tarihten örnekler de zorunluluktan. Ancak belli ki bir grup Kýbrýslý Türk bunu böyle görmüyor ve terkedilmiþlik mitolojisi üstüne Kýbrýslý Türk kimliði inþa etmeye çalýþýyor.
Kimlik inþasýna karþý deðilim. Ama bu inþaatýn Türkiye karþýtlýðý üstüne oturmasý ve adanýn yaþadýðý tüm sorunlarýn faturasýnýn Türkiye’ye ve bazen de adada yaþayan Türkiyelilere çýkartýlmasý bizlerin üstünde ciddiyetle düþünmesini gerektiriyor. Bu siyasi soruna siyasi bir çözüm üretmek, Kýbrýs meselesini AB üyeliði ya da baþka bir þey için araçsallaþtýrmaktan özenle kaçýnmak zorundayýz.
Kýbrýs konusunu yakýndan takip edenlerin bildiði gibi Türkiye’nin adanýn sadece güneyinde deðil kuzeyinde de bir imaj sorunu var. Bu sorun bazen sokak gösterilerinde, bazen de bu tür toplantýlarda ortaya çýkýyor. Ankara, tepkisellikten uzak bir þekilde bunu ciddi bir siyasal/sosyal sorun olarak görmeli, adadaki Türkiye imajýný yönetmeli.
Ayný gereklilik ne yazýk ki Brüksel için de geçerli. Türkiye’yi yakýndan takip eden insanlar dahi belli ki Ergenekon, Balyoz, KCK gibi sembol davalarý anlamakta, dalga dalga gelen tutuklamalarý yorumlamakta zorlanýyor. Türkiye nereye gidiyor diye soruyor.
Gazeteci tutuklamalarý hala gündemde. Büþra Ersanlý da ayný þekilde. AB üyeliði yakýn bir gelecekte gerçekleþecek olmasa da Türkiye kendini AB’ye daha iyi anlatmak, hepsinden önemlisi de kendini daha da büyük bir hýzla dönüþtürmek zorunda.
Çünkü dýþ politikadaki ivme Türkiye’yi cazibe merkezi haline getirmiþ vaziyette. Dýþ politikada yaþanan deðiþimin hýzýna iç politika uyum saðlayamazsa, kazanýlan krediler etkiye tahvil edilmeden heba olacak. Bir de Brüksel’deki Türkiye dostlarýnýn Ankara’dan biraz tevazu, biraz da itidal beklediklerini belirtmem gerek.
***
Diyeceksiniz ki Brüksel ile Lefkoþa’nýn hiç mi sorunu yok? AB Türkiye’ye karþý olan sorumluluklarýný yerine getirdi mi ki bizim sorunlarýmýzdan ve sorumluluklarýmýzdan söz ediyor? Haklýsýnýz ne AB haklý, ne de Türkiye’ye eleþtirel bakan Kýbrýslý Türkler sorunsuz.
Ancak imaj sorunu, algý sorunu bizim sorunumuz ve bu sorunu da biz çözmek zorundayýz. Kim haklý, kim sorumlu tarzý bir tartýþmaya girecek olursak kaybeden biz olur, Türkiye algýsý zayýflar. Önemli olan bunu bir sorun olarak görmek ve çözüm üretmektir. Unutmayalým ki büyük devlet olma iddiasý büyük olma sorumluðunu da beraberinde getirir.