Cumartesi günü. Bir düðün. Onu gördüm. Düðün davetlisi diye düþündüm. Doðu'da bir ilimizin üniversitesinde öðretim üyesi idi. Yanýna vardým. “Hoþ geldiniz” dedim. Hoþ beþten sonra son KHK ile üniversiteden ihraç edildiðini söyledi. Zinhar, zinhar, zinhar alakasý yoktu FETÖ ile. Hakkýnda soruþturma açýldýðýnda bir çok kanaldan o yapý ile hiçbir ilgisinin olmadýðý her yere bildirilmiþti. Ama iþte KHK ile ihraç gelmiþti. Bir el onu ihraç listesine sokmuþtu.
Lekelenmeme hakký!
Son KHK ile o da gelmiþti. Bir ihbarla insanlar “Þüpheli” hale gelmeyecek, dahasý yanmayacaktý.
Ama iþte bir profesör daha yanmýþtý!
Þimdi, biliyorum ki, bir tanesinden bahsetsem, patlayacak, dosya dolacak önüm. Yazýnca da yukarda rahatsýzlýk oluþuyor.
Ama adam tutuklanmýþ, 13 aydýr tutuklu. Önüme gelen dosyaya bakýyorum, yok be kardeþim, bu dosya ile adam mahkum edilmez. Aylarca tutukluluðu devam ediyorsa, ve siz son KHK ile devletin yeterli hakim ve savcýsý bulunmadýðý gerekçesiyle ve bir ihtimal suçlu ise cezasýný tutuklulukta çeksin gibi bir mantýkla tutukluluk süresini 7 yýla çýkarýyorsanýz “lekelenmeme hakký” boþta kalmýyor mu?
Bir Allah'ýn kulu, mesela 15 Temmuz'da Þýrnak Tümen Komutaný olan Tümgeneral Abdullah Baysar'ýn dosyasýna baksýn. Adam o gece darbe giriþimine karþý vali ile, emniyetle birlikte mücadele etmiþ, bütün bilgiler, þahitlikler bu yönde... ama kendisinin haberi olmadan darbeciler tarafýndan sýkýyönetim komutaný olmasý öngörülmüþ... Tutuklusun, tutuklusun, tutuklusun... 13 aydýr.
Biliyorum ki, bir çok davanýn kaynaðý “ihbarlar.” Ah bu ihbar belasý! Bir kýsmý, etkin piþmanlýk numarasý. Adam kendisini kurtarmak için beþ isim vermiþ. O yýrtmýþ, beþ ismin kapýsýna sabah polis dayanmýþ. Gelsin tutuklama.
Görüyorum, devlet þu anda “FETÖ ile mücadelenin yargý ayaðý”ný baþarý ile yapmakla, maðduriyetlere yol açmamak arasýnda bir yerde sýkýþmýþ bulunuyor. Sýkýþma bir yandan sýrf adalet hassasiyetinin sonucu, diðer yandan maðduriyetlerin yol açacaðý siyasi sonuçlarý dikkate almanýn.
Suçluluðu ayan - beyan olan birisine karþý tavýr almak kolay. Ama iþ sadece darbe süreci ile sýnýrlý olmayýp, bir yaný “Cemaat” olan bir toplumsal vakýa ile baðlantýlý olunca ve o yapýnýn her ailede uzantýsý bulununca, maðduriyet dalga dalga toplumu sarsýyor.
“Adalet”i þiar olarak benimseyen bir siyasi yapý, adalet noktasýndan sorguya çekiliyor.
Daha ötesi, bu siyasi kadro, “Vicdan” gibi, “Zulme kapý aralamamak” gibi “Ahiret sorumluluðu” gibi bir deðerler dünyasý içinden geliyor.
Bir yerde de attýðýnýz her yanlýþ adým, verilen her yanlýþ karar, kendi tabanýnýzý týrpanlýyor.
Hatýrlýyorum, ilk KHK ile 50 bin civarýnda insanýn görevine son verildiðinde ben, “Bunlarýn her birinin FETÖ'cü olduðuna Tayyip bey kefil midir?” diye yazmýþ, “Oysa bütün bu ihraçlar onun kefaleti ile gerçekleþiyor” demiþtim.
Savcý tutukluyor, rektör ihraç listesi hazýrlýyor, vali, emniyet müdürü, HSK vs... listeler, listeler... Tabii ki Hükümetin bunlarý tek tek incelemesi mümkün deðil. Birilerine güvenecek, ama ya o güvendiði kiþi baþka hesabýn içinde ise... Mesela Perincek'in, falanca siyasi eðilimin adamý, hatta gerçekten FETÖ'cü olup, maðduriyeti çoðaltarak tepkiyi büyütme hesabýnda iseler...
Ýnsanlar maðdur oluyorsa, -ki oluyor- herkes emin olsun ki, bunun bir siyasi bedeli olur.
Bu bedelin en aðýrý da, öyle seçimlerde oy kaybý deðildir, siyasi iktidarýn adalet duyarlýlðýna yönelik kuþkudur. Ýktidar kadrolarýnýn “dindar hüviyeti” dikkate alýndýðýnda, böyle bir iktidarýn adalet konusunda sorunlu hale gelmesinin açtýðý yara, herkesi yýpratýr. Nasýl ki darbe giriþimi içine girmiþ bir “Cemaat”in bütün cemaatlere bedel ödetmesi gibi.
Devlet birimlerinin “FETÖ'cü diye suçlanma” kaygýsýyla, adaletin kýlýcýný yanlýþ kullanmasýnýn önü kesilmelidir. Devlet öfke ile hareket etmeyi býrakmalýdýr. Ceza uygulamasýný bile kinle yapmamak esastýr.
Bir de, darbeye katýlan hainlerin yargý sürecindeki çarpýk görüntüleri, baþka alanlarda “öfke tavrý”na gerekçe yapýlmamalýdýr.
Haksýz infazlarýn yarasý on yýllarca kapanmýyor.