Arjantin Devlet Baþkaný Cristina Fernandez de Kirchner, çok ilginç bir siyasetçi, sanýyorum bu yýlýn mart ayý idi, Fransa ziyaretinde Elysee Sarayý’nda, Rusya’nýn Kýrým iþgali ile ilgili olarak, Batý’yý eleþtirmeye ABD’den baþladý, Ýngiltere ile devam etti ve AB’den çýktý. Kýrým meselesi dahil olmak üzere, son yýllarda dünyanýn baþýna gelen bütün olumsuz geliþmelerden Batý’nýn sorumlu olduðunu söyleyerek, kanunlarýn deðil, güçlülerin yönettiði bir dünyada yaþýyoruz ama bunu deðiþtireceðiz’ deyiverdi. Geçen hafta da Arjantin, Ýsrail askeri olan yurttaþlarýný vatandaþlýktan çýkardý.
Fernandez, Peronist gelenekten gelen bir siyasetçi ama Peronizmin faþizme varan popülizminin dýþýnda yeni bir siyaset geliþtirmeye çalýþýyor. Bu siyaset, halkýn desteði dýþýnda hiçbir þeyi takmayan, Batý’nýn içinde bulunduðu krizin kalýcý olduðunu belirleyen ve bunun da ülkesi için tarihi bir fýrsat olduðunu düþünerek bunun üzerinden gerçekçi yeni bir strateji geliþtiren yenilikçi bir vizyonu öne çýkartýyor. Fernandez bir bakýma, Latin Amerika’da ikibinli yýllarýn hemen baþýnda belirginleþen yeni demokratikleþme sürecinin Arjantin’e özgü bir modeli gibi. Bu model aslýnda Brezilya’da Lula ile baþladý ve þimdi Dilma ile devam ediyor... Þili’de ise Michelle Bachelet’in de ayný sürecin ürünü olduðunu söyleyebiliriz.
Yeni bir siyaset...
Geliþmekte olan ülkelerin çoðunda tam þimdilerde, geleneksel sað ve solun dýþýnda yeni bir siyaset ortaya çýkýyor. Bu siyasetin siyasetçileri, özellikle 2. Dünya Savaþý sonrasý çizilen ABD egemenliðine baðlý yerleþik sistemi BM’den baþlayarak eleþtiriyorlar. Hatta Japonya’da Shinzo Abe’yi bile burada konumlandýrabiliriz. Tabii Türkiye’de Recep Tayyip Erdoðan da burada özgün bir örnek.
Bu yeni politikacýlarýn ortak özelliði, Batý’nýn þimdiye kadar çizdiði, ideolojik, hukuki kuþatmayý sorgulamalarý ve kendi ülkelerinin çýkarlarý doðrultusunda yeni bir vizyon geliþtirmeleri. Ayrýca bu politikacýlar ülkelerinde yoksulluðu azaltan ve orta sýnýfý güçlendiren bir ekonomik modeli de hayata geçiriyorlar ve iktidarlarýný, esas olarak bunu yaptýkça da, saðlamlaþtýrýyorlar.
Þimdi yine Arjantin’e gelelim; dünden beri ‘Arjantin iflas etti’ yalaný Batý medyasý kaynaklý olarak gündemde... Hayýr, Arjantin býrakýn iflas etmeyi temerrüde bile düþmedi. Arjantin, cunta dönemi dahil, doksanlý yýllardan beri artarak devam eden küresel finansal soyguna dur dedi sadece.
Arjantin gerçeði...
Arjantin bütün kriz dönemlerinin en çok tartýþýlan en kritik ülkelerinden biri olmuþtur. 20. yüzyýlýn baþýndan itibaren Arjantin, büyük tarýmsal ürün ihracat potansiyeli ve üretim gücüyle baþta Ýngiltere olmak üzere geliþmiþ Batý’nýn ekonomik ve siyasi hegemonya kurmak, kendisine kaynak aktarmak istediði bir ülke olmuþtur. Arjantin’deki askeri darbe süreçleri hatta Peronist-Popülist iktidarlar da, Batý’nýn Arjantin üzerindeki bu hegemonya süreçlerinden ayrý deðildir.
Arjantin’de 1976’da General Jorge Videla darbesiyle baþlayan ve 1983’e kadar süren cunta dönemi, kuralsýz ve koþulsuz neoliberalizmi dayattý ve Arjantin ekonomisini büyük ölçüde tahrip etti. 1983 sonrasý da devam eden ancak cunta döneminde temelleri atýlan politikalar, ülkenin tarýmsal potansiyelini tahrip ettiði gibi, gereksiz borçlanma ve bu yolla dýþarýya yüksek kaynak aktarýmý ile ülkenin kamu maliyesi dengelerini alt üst etti.
Adeta çalýþma kamplarýna dönen uluslararasý þirketlerin fabrikalarýnda, çok yoðun emek -istismarý- verimliliði ile baþlayan dýþarýya kaynak aktarma zinciri, yüksek faizden borç ödeme olarak finansal alanda da devam ettirildi ve ülke müthiþ yer altý zenginlikleri, beþeri sermaye potansiyeli ve tarýmsal üretim gücüne raðmen, yoksulluðun pençesinde kývrandý.
1983-89 arasýnda da Cunta Dönemi ekonomi-politikalarý devam etti; 1989 yýlýnda baþlayan Carlos Menem Dönemi ise neoliberal politikalarý derinleþtiren ve 2000 yýlý baþýndaki krizi hazýrlayan dönem oldu. Menem Dönemi Ekonomi Bakaný Domingo Cavallo, kamu açýklarýný kapatmak için enflasyonu kontrol altýna almak önceliðini seçmiþ ve bunun için yerel parayý gereksiz deðerli tutan Para Kurulu uygulamasýna geçmiþtir. Bu uygulama peso’yu deðerli tutarak Arjantin’in dýþ ticaret açýðýný artýrmýþ ve ithalata, aþýrý borçlanmaya dayalý bir ekonominin önünü açmýþtýr. Týpký bizde 2001 krizi öncesi olduðu gibi...
Türkiye-Arjantin...
Esasýnda enflasyon hedeflemesi çerçevesi altýnda, Arjantin ve Türkiye gibi ülkelere dayatýlan sömürgeci bir para politikasýdýr Para Kurulu uygulamalarý. Bu sistemde, yerel para gereksiz deðerli tutularak ithalat ucuz, ihracat pahalý hale getiriliyor ve ülkeye kýsa vadeli para giriþleri özendiriliyordu. Tabii faizler de sürekli yüksekti. Kriz kaçýnýlmaz olunca da çok yüksek devalüasyonla ülkenin kaynaklarý bir gecede ucuzlatýlýyor ve bu sefer ucuz emek ve ucuz tarým-sanayi ürünleri üzerinden dýþarýya kaynak aktarýmý baþlýyordu.
Ýflas yalanýnýn arka yüzü
2008 krizi öncesi Arjantin, çok önemli hamleler yaptý. Zor durumda olan emeklilik fonlarýný devletleþtirdi.
2005 yýlýnda yapýlan borç takasý çok önemliydi. Yaklaþýk 103 milyar dolarlýk dýþ borcu Arjantin 41.8 milyar dolar deðerindeki kaðýtla takas etti. Çoðu bankalar, emeklilik kuruluþlarý ve Avrupalý bireysel yatýrýmcýlardan oluþan alacaklýlar paralarýnýn yüzde 70’ine veda edip Arjantin’in borç takasý önerisini kabul etti.
Þimdi gelelim Arjantin’in, iflas etti (mi) meselesine; Arjantin, ‘tercihli temerrüd’ tercihini kullanýyor ki bu aslýnda bir doðrudan temerrüde düþme ya da iflas deðil, teknik bir itirazdýr.
Arjantin’in bu itirazý ilk olarak 1994 tarihli sonra da 2005 yýlýnýn bonolarýna dayanýyor. Bunlarý Arjantin 2005 ve 2010 yýllarýnda takas ederek düþük ödemeyi kabul ettirmiþti. Bu bonolara sahip yatýrýmcýlarýn yüzde doksanýndan fazlasý bunu kabul ederken bir kaç hedge fon takas koþullarýný kabul etmedi. Ýþte esasýnda Arjantin 2005 yýlýndan beri bu koþullarý kabul etmeyen hedge fonlara ödeme yapmýyor. Þimdi ABD Mahkemeleri, bu fonlara ödeme yapmadan, yeni borçlarý ödemeyeceðini kabul edince, Arjantin tercihli temerrüd durumuna düþtü. Arjantin Devlet Baþkaný Fernandez, leþçi akbabalara halkýnýn parasýný vermeyeceðini söyledi.
Hikaye, bazý ayrýntýlar dýþýnda, ne çok bize benziyor deðil mi? Ýnþallah Türkiye’de bu aydan sonra neoliberal politikardan tamamen ayrýlacak ve bunlarý uygulayan soyguncularla hesap-kitap masasýna oturacak. 10 Aðustos’u bekliyoruz!