Doris Lessing her anlamda öncü bir kadýndý. Edebiyatýn ve siyasetin ötesinde kadýnlýk durumuyla da insanlara ilham vermiþti. Onu kýsa bir süre önce kaybettiðimizde hayatýndan ve kiþiliðinden bu sayfada söz etmiþtik. Bu hafta sinemalarýmýzda gösterime girecek olan, geçen yýl Ýstanbul Film Festivali’nde izlediðimiz “Yasak Aþk / Two Mothers” Lessing’in mirasýný bir nebze de olsa almýþ bir film. Diþilik ve annelik arasýndaki çeliþkiyi cüretkar bir öykü ekseninde ele alýyor.
Filmlerini her daim severek izlediðimiz Fransýz yönetmen Anne Fontaine’in yönettiði Christopher Hampton’ýn Lessing’in “The Grandmothers / Büyükanneler” kitabýndan çok serbest biçimde uyarladýðý filmde, tabu sayýlabilecek bir iliþki yumaðýný yargýsýz inceliyor. Baþrollerini RobinWright, Naomi Watts, Xavier Samuel ve James Frecheville’in paylaþtýðý “Yasak Aþk” hiç de kolay anlatýlamayacak bir içerik için doðru üslubu bulabilmiþ, hatta ana akým sinema kulvarýna girebilmiþ bir film.
Sanatýn bir iþlevi de insan iliþkilerinin ve arzularýnýn gölgeli alanlarýný keþfetmek, duygularýnýn mý insaný insanýn mý duygularýný kontrol ettiðini sorgulamak, tabu sayýlan arzularý genel geçer deðerlerle yargýlamadan ele almaktýr. Mitlerden, dinlerden, felsefi görüþlerden süzülen edebiyata, tiyatroya ve plastik sanatlara nüfuz eden bu iþlev söz konusu sinema olunca sansasyon yaratýr. Hem sinemanýn gerçeklik yanýlsamasý hem de filmlerin kitlesel etkisi nedeniyle.... Kitap sayfalarýnda yazar ile okur arasýnda bir sýr gibi paylaþýlan; resim ya da heykelde görenin gözünde saklý kalan; tiyatroda binlerce yýllýk geleneðin kodlarýna iþlenen her þey sinemada kabak gibi ortaya çýkar!
***
“Yasak Aþk”ýn özgün adý “Ýki Anne”... Ama ne anneler! Her planda güzellikleri ve çekicilikleriyle izleyiciyi hayran býrakýyorlar! Böylece çocukluklarýndan beri ayrýlmayan, büyüdükleri okyanus kýyýsýnda komþu evlerde yaþayan; dostluklarýný evliliklerinden bile önde tutan bu iki kadýnýn birbirlerinin oðullarýna aþýk olmasýný neredeyse hiç yadýrgamýyoruz! Birbirinden yakýþýklý olan oðullarýnýn da ‘teyze’lerine aþýk olmasýna þaþýrmýyoruz! Film oyuncu seçimindeki isabetliliðiyle bizi bu modern romantik masala kaptýrýveriyor. Kahramanlarýyla ayný çeliþkili duruma düþürüyor.
Yönetmen Fontaine, karakterlerini yargýlamadýðý gibi hissettikleri suçluluða ve yaþadýklarý duygusal karmaþaya odaklanýyor. Bu sayede de izleyicinin deðer yargýlarýný sýnýyor: Liberal ve seküler bir toplumda yaþanan bu iliþkide herkes yetiþkin, kimse akraba deðil, o zaman yanlýþlýk nerede sorusunu sorduruyor. Sýk sýk yüzer, güneþlenir, kumsal manzaralý evlerinde yer içer ve sohbet ederken gördüðümüz karakterler de kendilerini ve birbirlerini ‘durum’larýnda bir yanlýþlýk olduðuna ikna edemiyor bir türlü...
Yaþadýklarý mutluluða ve tutkuya raðmen verdikleri mücadeleyi, çektikleri acýyý, içine düþtükleri ikilemi ve kendilerini baþtan tanýyýp tanýmlamalarýný izliyoruz. Çok güzel bir doða parçasýnda, rüya gibi evlerde oturan, fiziksel açýdan hayranlýk verici derecede güzel olan iki anne ve iki oðul ‘vaha’larýnýn dýþýnda varolamýyor öte yandan... Vahanýn dýþýnda bir toplum ve deðerleri olduðunu biliyor ve sýrlarýný vahalarýnda saklýyorlar... Christophe Beaucarne’ýn objektifi mekanýn ve karakterlerin büyüleyiciliðini her planda gösteriyor. Güneþi ve gün ýþýðýný varlýðýyla da yokluðuyla da filmin belirleyici etmenlerinden biri olarak ustalýkla kullanýyor.
“Yasak Aþk”, diþilik ve annelik arasýnda bir çeliþki olmadýðýný vurgulamasýna raðmen sonunda doðal döngüye býrakýyor kendini... Lessing’in romanýnýn adý boþuna “Büyükanneler” deðil... Lessing gibi Fontaine de sansasyon peþinde koþmadýðý ve iki dostun iliþkisinde izleyiciye kaldýracak baþka örtüler de býraktýðý için “Yasak Aþk” merakla izleniyor.