Hafta sonu Ýstanbul'da yaklaþýk 400 sivil toplum kuruluþunun ve binlerce ailenin katýlýmýyla gerçekleþen Büyük Aile Buluþmasý'nýn bu seneki sloganý "Dursun bu hayasýzca akýn!" dizesiyle ifade edilen bir feryattý.
Feryada sebep olan þey, örgütlü bir saldýrganlýðýn salgýn boyutunda ilerleyiþi...
Geçen on yýllarda daha çok bireysel özgürlükler kapsamýnda bir "tercih meselesi" gibi sunulan LGBT propagandasý epeydir küresel bir dayatmaya dönmüþ durumda.
Hem de öyle böyle deðil. Kendi çocuðunuzu, fýtratý, ailenizi, bir mefhum olarak aile kurumunu korumak istediðinizde bile bir dýþlama ve etiketlemeye maruz kalýyorsunuz Batý'da.
Bu açýdan LGBT saldýrganlýðýnýn Siyonist saldýrganlýktan hiç farký yok. Ýsrail'de olduðu gibi sýnýrý ve ahlaký da yok.
Emperyalizmin kültürel hegemonyasý sayesinde -moda, sinema ve müzik sektöründen baþlayarak- insanlara önce "mümkün" sonra "makul" göründü LGBT sapkýnlýðý. Þimdilerde "gayet normal, ne olmuþ yani" dedirtmek derdinde. Asýl hedef -bazý Avrupa ülkelerinde, ABD'de bazý eyaletlerde- olduðu gibi kadýn kadýna yahut erkek erkeðe evliliði ve çocuk sahibi olmayý talep ediyor.
Kültür endüstrisi tamamen LGBT lobisinin emrinde. Cinsiyet deðiþtirmiþ ya da kendi cinsine yönelmiþ karakterlerin olmadýðý film ya da dizi çekilmiyor artýk. Üstelik o karakterler filmin/dizinin en ahlaklý, en vicdanlý, en esprili, en karakterli kiþileri olarak kurgulanýyor. Müzik piyasasýndaki popüler þarkýcýlara, þarkýlara çekilen kliplere bir göz atýn. Neredeyse tamamý cinsler arasý geçiþ imgeleriyle ve imalarýyla dolu.
Son Eurovision þarký yarýþmasýnda ve 2024 Paris Olimpiyatlarýnda sergilenen LGBT propagandasý bu iþin son cüretli halkalarý.
Türkiye'de de durum pek parlak deðil aslýnda. Her sene ortalýk yerde -Ýstiklal caddesinde- yapýlan "onur" (!) yürüyüþünde sergilenen azgýnlýk, TV ekranlarýnda, dijital mecralarda artan hayasýzlýk gösteriyor ki tehlike her gün biraz daha yaklaþmakta.
Kimsede bir Zeki Müren edebi adabý da yok malum. Bülent Ersoy'un pembe nüfus cüzdanýný kameralara salladýðý ve yapma da olsa "kadýn" bedeninde yaþadýðýný gözümüze sokmaya baþladýðý günden beri þiþme dudaklý, çekik kaþlý "dönmeler" ekranlardan inmiyor.
Çocuklarýmýzý vatan savunur gibi savunmamýz gerekir ama maalesef bu iþ bu noktalara gelene kadar gaflet ve dalalet içinde olduðumuzu da kabul etmemiz lazým. LGBT gündemi artýk her yerde. Siyasete de sýçramýþ vaziyette.
DEM parti malum. LGBT'ye asýl siyasi himayeyi CHP veriyor. "Farklý cinsel kimlik ve yönelimlerde olan kiþilere ayrýmcýlýk yapýlmasýn" diye ambalajlanan müsamahanýn hangi kapýlarý aralayacaðýna hala dikkat kesilmiyor CHP.
Hal bu ki bu da partiler üstü bir konudur. LGBT'nin normalleþmemesi, üzerimizde bir heyula gibi dolanan sapkýnlýðýn çocuklarýmýzýn tertemiz bedenlerine, beyinlerine uzanmamasý için ortak bir tavýr gerekiyor.
LGBT dayatmasý tehlikenin bir boyutu. Diðer boyutta ise aile içinde iþlenen suçlar var.
Üç haftadýr Nadir için aðlýyoruz. Toplum olarak en fazla sarsýldýðýmýz þey Narin'in en güvende olmasý gereken yerde, evde, ailesinin yanýnda, sevdiði insanlarca katledilmiþ ve yok edilmiþ olmasýydý.
2 yaþýndaki Sýla gibi! Tekirdað'da annesinin sarhoþ sevgilisinin ve çocuk yaþtaki komþularýnýn tecavüzüne uðrayarak iç kanama geçirdi minik melek. Altý bezli bir bebeðe bile tasallut edecek insanlarýn (?!), çocuðuna yapýlan kötülüðü ört bas etmek dýþýnda derdi tasasý olmayan korkunç annelerin olduðu bir "aile" gerçeði de var yani karþýmýzda.
Hem dýþarýdan hem içeriden bir musibet yürüyor.
Çocuklarýmýzý LGBT dayatmasýndan koruyalým tamam ama savunmasýz kuzularýmýzý babalarýndan abilerinden annelerinden amcalarýndan, evin içindeki kötülüklerden nasýl koruyacaðýz?
Merhametsizlik, vicdansýzlýk, ahlaksýzlýk, umursamazlýk dünyanýn her yerinde artarken, Ýsrail'i iþlediði bunca suça raðmen durduramazken nasýl yapacaðýz bunu?
Üzerine çokça düþünmek, sebeplere odaklanmak, þuurlu, kararlý ve cesur olmak zorundayýz.