Mustafa Sabri Beşer
Mustafa Sabri Beşer
Tüm Yazıları

LGBT'lilere ölüm..!

Biz sanıyorduk ki LGBT sapkınlığı sadece Lut kavmi zamanında lanetlenmiş ve ilahi gazaba uğratılarak yok olmuş. Oysaki yakın geçmişe kadar şimdilerin LGBT savunucuları, amansız bir şekilde bu sapkınlıkla mücadele etmişler.

Hatta bu sapkınlığın önüne geçmek istedikleri için idam edilenler bile olmuş.

Prof. Dr. Ali Köse, geçtiğimiz günlerde Twitter'da, yazmakta olduğunu belirttiği "Dinin Geleceği" başlıklı kitaptan bir sayfa paylaştı.

Yazının başlığı oldukça dikkat çekici: "İngiltere'de 1861 yılına kadar eşcinselliğin cezası ölümdü."

Nasıl yani?

Şimdilerin LGBT savunucuları bir zamanlar eşcinsellikle amansız bir şekilde mücadele mi ediyorlardı?

Hem de idam etmek suretiyle!

Köse'nin paylaşımını büyük bir merak ve ilgiyle okumaya başladım: "Batı ülkelerinde mesela 1950'lerde eşcinsellik illegal ve kriminal bir şeydi. 1953'te İngiltere'nin meşhur aktörlerinden Sir John Gilgeud bu nedenle tutuklanmıştı."

Vay canına! Sözü edilen tarih 1950! Yani daha dün denecek kadar yakın. Ama mesele sadece bu değil. Bugünün özgürlük savunucuları bir zamanlar LGBT'lilere kök söktürmüşler.

"İngiltere'de 1861'e kadar eşcinselliğin cezası ölümdü. Son ölüm cezası 1835'te uygulanmıştı. Oscar Wilde bu nedenle 1895'de Reading kentinde bulunan zindanda iki yıl hapis yatmıştı."

Yani sizin anlayacağınız bir zamanlar eşcinsellik önlemleri Avrupa'da adeta cadı avına dönüşmüş. Gerek devlet gerekse toplum bu sapkınlığın önüne geçebilmek için idam cezası bile uygulamışlar.

Ama gelin görün ki 1960 yılında adeta "sihirli bir el" değmişçesine LGBT sapkınlığına bakış açılarında büyük değişimler yaşanmaya başlamış. Okumaya devam ediyoruz: "Ama 1960'lardan sonra çok şey değişti. Yeni kabuller nesil değişimini beklemeyen bir hızla gelişti. Öyle ki İngiliz Tabipler Birliği, 1954'te eşcinselliği kınayan ve yasaların yumuşatılmasını kınayan bir beyanat yayınladı. Aynı tabipler birliği 1957'de 'rıza gösteren yetişkinler arasında eşcinsellik yasal olmalı' önerisinde bulundu. Ama muhafazakâr Macmillan hükümeti 'kamuoyu henüz buna hazır değil' gerekçesiyle öneriyi dikkate almadı. İngiltere'de eşcinsellik daha sonra 1967'de yasal hale geldi."

Şimdilerin yılmaz LGBT savunucularının bir zamanlar eşcinsel avcılığı yapıp idam sehpalarında sallandırıyor olması gerçekten şaşırtıcı değil mi?

Demek ki ilk olarak diyebiliriz ki bu sapkın davranış sadece İslam toplumu tarafından değil diğer toplumlar tarafından da yasaklanmış ve lanetlenmiş. İkinci olarak, eğer daha bilimsel ve akılcı yollarla bu sapkınlığın üstesinden gelemezseniz siz de bir gün Batı gibi pes edersiniz.

Normalde toplumsal değişimler uzun sürer. Yüzyıllar alan değişim süreçleri tarih içerisinde yer almıştır. İdam cezalarının dahi uygulanmış olduğu bir yasak konusunda bu kadar hızlı bir değişim gerçekten şaşırtıcı.

1954'de eşcinselliği kınayan bir kurum sadece üç yıl sonra niçin eşcinsel savunuculuğu yapar ki?

Eşcinsellik ve LGBT konusunda son yirmi yılda yaşanan değişimler baş döndürücü ve toplumsal gerçeklere uymayacak cinsten. ABD'de 1998-2008 yılında 30 eyalette eşcinsel evliliklere izin verilmesi konusunda yapılan referandumlarda "hayır" kararı çıkmışken bugün eşcinsel evliliklerin yasal güvence altına alınması ne ile izah edilebilir?

Yukarıda zikrettiğimiz "sihirli bir el" bunun açıklaması olabilir mi?

Bir ailenin dağılması durumunda bunun, kartopu etkisi yaparak peşinden daha büyük kötülükleri getireceğini bilenler; dijital platform ve mecraları, oyun ve oyuncakları, sanat ve sanatçıyı 'sihirli el' olarak kullanıyor. Toplumun bütünüyle geleceğine sirayet edecek şekilde ifsat zeminin oluşması adına çaba(!) sarf ediyorlar.

Hamdolsun, aileye ve topluma ve geleceğimize göz dikmiş bu sapkınlığa karşı topyekûn toplum olarak karşı olduğumuzu ve ailemizi de devletimizi de geleceğimizi de sahiplendiğimizi eylül ayında başlatılan Büyük Aile Yürüyüşü ile gösterdik.

LGBT dayatmasına karşı ailelerimizle, evlatlarımızla ve en güzeli de devlet ve devlet başkanıyla adeta birlikte omuz omuza ülkenin dört bir yanında devam eden bu yürüyüşler çığ gibi büyümeye ve bütün ülkeyi sarmaya devam ediyor.

Derdimiz İngilizlerin yaptığı gibi idam ya da hapis cezası değil. Öncelikle evlatlarımızı bu sapkınlardan kurtarmak/korumak, akabinde de bu insanların tedavi görmelerini sağlayarak onları yeniden topluma ve ailelerine kazandırmak.