-AUSTIN-
Amerika’da yeni piyasaya çýkan bir kitap, bu ülkede son on yýlda Ýslam aleyhinde yürüyen tezvirata karþý iyi bir cevap olmaya aday. “Thomas Jefferson’ýn Kur’an’ý: Kurucular ve Ýslam” baþlýðýný taþýyan eser, ABD’nin “kurucubaba”larýndan Jefferson’ýn Ýslam’a olan ilgisinden yola çýkýyor. Sonra da, bu ülkenin diðer kurucu liderlerinin Müslümanlar hakkýndaki olumlu görüþlerine ýþýk tutarak Amerikan toplumuna önemli bir mesaj veriyor:
“Ýslam, Amerika’ya yabancý deðil. Bu ülkeyi kuranlar, Müslümanlar dahil, her din mensubunun özgürce yaþayabileceði bir sistem hedefledi.”
Peki bu kitabýn yazarý kim? Amerikalýlarý Ýslam’a ýsýndýrmaya çalýþan bir Müslüman göçmen mi?
Hayýr. Kitabýn yazarý olan Denise Spellberg, Texas Üniversitesi’nde ders veren bir akademisyen. Yahudi bir baba ile Katolik bir annenin çocuðu. Aðýr basan Yahudi kimliði ise onu ABD içindeki azýnlýklarýn karþýlaþtýðý önyargýlara karþý hassas kýlmýþ.
Spelberg ile burada, yani Texas Üniversitesi’nde bir konuþma yapmak için geldiðim Austin kentindeki bir akþam yemeðinde araya geldim. Geçmiþte Yahudi ve Katolik azýnlýklarýn yaþadýðý sýkýntýlarýn bugün Müslümanlarca yaþandýðýný anlattý. Kitabýný ABD’deki “Ýslamofobi” dalgasýna karþý yazdýðýný vurguladý. (Her Yahudiyi Ýslam düþmaný zannedenlere duyurulur.)
Bir ‘Türk’ olarak Locke
Spellberg’in kitabýnda benim en çok ilgimi çeken kýsým ise siyasî liberalizmin babasý sayýlan Ýngiliz düþünür John Locke (1632-1704) hakkýnda yazdýklarý oldu.
Locke, malum, Anglikan mezhebine baðlý bir Hýristiyandý. Savunduðu liberal fikirleri ise dini inancýna raðmen deðil, aksine ona yaslanarak geliþtirmiþti. Ona göre “zorlama” yoluyla asla sahici bir dindarlýk saðlanamaz, aksine insanlar ya dinden soðutulur ya da iki yüzlü hale getirilirdi. Dolayýsýyla Hýristiyan devletler, farklý Hýristiyan mezheplere ve diðer dinlere “hoþgörü” göstermeli, yani “din özgürlüðü” saðlamalýydý.
Peki Locke bu görüþleri savunduðunda, daha baðnaz, otoriter Hýristiyanlar ne demiþti ona?
Spellberg’in kitabý, iþte bu soruya dair çok ilginç bir gerçeðin altýný çiziyor: Locke’un “Müslüman” ve “Türk” olmakla suçlanmasý.
Bu suçlamayý getirenlerden biri, Locke’un çaðdaþý olan John Edwards adlý bir Anglikan din adamý imiþ. Locke aleyhinde üç ayrý kitap yazan Edwards, önce liberal düþünürün Üçleme (Teslis) Doktrini’ni savunmadýðýný belirtip, buradan onun “Müslümanlýðýna” kanýt bulmuþ ve þöyle yazmýþ:
“Okuyucunun bu yazarýn (Locke’un) zayýf imanýnýn, bir Türk’ün tutumundan hiç farklý olmadýðýný bilmesi gerekir.”
“Türk” kelimesinin o dönem Avrupasýnda “Osmanlý”nýn karþýlýðý olarak kullanýldýðýný ve çoðu kez “Müslüman” ile eþ anlamlý olduðunu belirtelim. (“Müslüman” yerine çoðu metinde “Muhammedî” dendiðini de ekleyelim.)
Beþinci kol liberaller
John Locke’un Müslümanlara da din özgürlüðü istemesi ise “gizli Müslüman” olduðu iddialarýný kuvvetlendirmiþ. Edwards, liberal düþünürün “Muhammedî Ýncilinden (yani Kur’an’dan) akýl aldýðýný” iddia etmiþ.
Spellberg, Locke’a yapýlan bu “gizli Müslüman” suçlamasýnýn, sonraki yüzyýllarda da baþka Batýlý liberallere yöneltildiðini ve son da Baþkan Obama’ya karþý kullanýldýðýný vurguluyor.
Ben ise bunlarý okurken, benzer baðnazlýklarýn bizde de var olduðunu hatýrlamadan edemiyorum. Öyle ya, Hýristiyanlarýn veya Yahudilerin haklarýný savunanlarýn “onlardan biri” veya “onlara çalýþan biri” diye damgalanmasý, iþten deðildir Türkiye’de.
Liberallik zor zanaattýr, anlayacaðýnýz. Gerek Batý’da, gerekse bizde...