Belli ki Amerikan seçimlerindeki kavga, en azýndan bize görünenden çok daha sert. Mevcut baþkan Barack Obama’nýn yoluna devam edip etmeyeceði sorusu, dünyanýn gidiþatýný belirleyecek sorularýn baþýnda yer alýyor.
Libya’da, Amerikan büyükelçisinin de aralarýnda bulunduðu dört kiþinin öldürüldüðü saldýrýyý bu sorunun dýþýnda okumak mümkün deðil. Keza bilmem kaçýncý kez benzeri bir tezgahla Ýslam’a ve Müslümanlara hakaret eden bir filmin sahneye sürülmesi de. Film üzerinden baþlayan tartýþmalar ve Libya’da ortaya çýkan saldýrý, hiç kuþkusuz ABD’deki seçimleri doðrudan etkileyecek. Ýlk bakýþta Obama’nýn elini güçlendirmek bir yana, hayli zayýflatacak bir giriþim olduðunu söylemek mümkün.
Buradan devam edersek, Libya’daki hadisenin, dünyadaki deðiþim sürecini kontrol etmek isteyen yeni bir arayýþýn fitili olduðunu söylemek de mümkün. Bu ateþi yakan güç, en azýndan mevcut siyasi duruþuyla Obama’nýn devamýndan yana olmasa gerek.
Öte yandan bu olayý, Afrika’nýn kuzeyinden baþlayýp içlerine kadar devam eden, özellikle enerji ve su kaynaklarý üzerinde yoðunlaþan çatýþmanýn bir yansýmasý olarak da okuyabiliriz. Bu okumalar birbiriyle de çeliþmiyor aslýnda.
***
Arap Baharý ile ortaya çýkan deðiþim süreci, hala cevabýný arayan sorularla yoluna devam ediyor. Kurumsal anlamda devletin güçlü olduðu yerlerde, Mýsýr örneðinde olduðu gibi kontrollü bir deðiþim yaþanýrken, diðer örneklerde kelimenin tam anlamýyla kan gövdeyi götürüyor. Suriye yaný baþýmýzda, Libya ise hayli uzaklarda. Ancak ikisinde de sular kolay kolay durulmayacak gibi.
Muammer Kaddafi’nin öldürülmesi ve rejimin deðiþmesi ile baþlayan geliþmelerin, karþýmýza nasýl bir Libya çýkaracaðýný neredeyse hiç tartýþmadýk. NATO müdahalesinin ardýndan iþlerin yoluna gireceðini düþünenler, bir kez daha yanýldýlar.
Düzelmek bir yana, belli ki iþler daha da karýþacak. Çünkü Libya, týpký Suriye gibi büyük aktörlerin kavgalarýnýn kesiþtiði bir ülke. Bugüne kadar NATO eliyle bir ‘demokrasi icadý’ da mümkün olmadýðýna göre, bundan sonra da bu kavganýn yansýmalarýný sýkça göreceðiz.
***
Bize dönersek, asýl soru þu: Giderek büyüyen bu çatýþma alanýnda Türkiye nerede duruyor, durduðu yeri gözden geçirecek mi ve eðer öyleyse yeni siyasi pozisyonunun kodlarý nedir?
Mesela biz AK Parti kongresini, partinin önemli kademelerinde kimlerin yer alýp almayacaðýný tartýþýrken, gerçekte neyi konuþtuðumuzu ne kadar biliyoruz. Yahut yerel seçimlerle baþlayýp cumhurbaþkanlýðý seçimleriyle zirveye çýkacak yarýþýn ve yoðun siyasi takvimin, sadece bir iç gündem olduðunu mu düþünüyoruz.
Elbette cevap hayýr. Elbette Türkiye siyasetinin kodlarý beklenenden çok daha hýzla yeniden yazýlýyor. Burada çok daha etkin olmasýný beklediðimiz aktörler, hýzla geriye düþebilir. Kýsa sürede tarihe karýþacaðýný düþündüklerimiz bir anda yeniden güç kazanabilir. Bu noktada isimlerin fazlaca önemi yok. Türkiye siyaseti ayný aktörler üzerinden farklý kodlarý devam ettirme becerisine sahip; önümüzdeki dönemde buna sýkça tanýk olacaðýz.
Libya’da ortaya çýkan saldýrý, görünenden çok daha büyük bir operasyon olabilir. Arap Baharý, bölgemizde yaþanan geliþmeler, Türkiye’nin etrafýnda giderek artan tansiyon ve elbette bunun küresel ölçekteki karþýlýðý, yeni dönemde beklenmedik ittifaklar ve çatýþmalar çýkarabilir karþýmýza.
Bir diðer soru ise þu: Tüm bunlara ne kadar hazýrlýklýyýz, etrafýmýzda olup biteni sýradan bir olaylar zinciri gibi algýlamak yerine, tüm bunlarý hesaba katarak kendi kodlarýmýzý yazabilmenin yollarýný arýyor muyuz?
Aramak zorundayýz, yoksa yazýlan kodlara mahkum oluruz. Týpký geçmiþteki gibi.