Lige girerken Beşiktaş

Geçen sezon Fenerbahçe futbol takımının üzerinde doğrudan hiç bir baskı yoktu. Oyuncuların ödemeleri, taraftarın desteği tamdı. Avrupa’da yoktular. Play-off sıkıştırmasından etkilenmediler. Oysa kulüp yöneticileri üzerindeki yargılanma baskısı futbol takımı üzerinde de varmış gibi gösterildi. Bu motivasyonda kullanıldı.

Takım üzerindeki baskıyı yaratacak nedenler aslında Beşiktaş’ta vardı!

Kısaca anımsayalım. Sürekli sakatlıklarla kadro darlaşmıştı. Ama maç trafiği aşırıydı. İstekliliği kıran çok önemli olumsuzluk vardı: Oyuncular paralarını alamıyorlardı! Bilinmedik bir sürpriz hoca ile çalışıyorlardı.

Bu yıl o ağır yükün bir başka biçimini taşıyacak Beşiktaş.

Parasal darlık nedeniyle yapılanlara ‘küçülme’ adı verildiği için, bunun rahatsızlığını, güven kırıklığını hissedecek.

Ve ya bu yeni ağırlığın altında ezilecek, ya bir yol bulup bu durumu kendine bir avantaj biçimine çevirecek.

Son maçtan çıkarımlar

Kayseri ile oynadığı maçın ilk bölümünde özgüvensiz bir yapısı vardı. Kendini oyuna veremedi, rakibin yapacaklarını bekledi. Bu, içinde bulunulan koşulların olumsuz yansımasına bir örnekti. İkinci yarıda oyuncu değişikliklerinin katkısı ile toparlandı ama gene de istekliliği yerinde olmayan bir takımdı.

Özgüveni yoktu Beşiktaş’ın. O güveni ya teknik adam ile yöneticiler kazandıracak, ya takım maç kazanarak edinecek.

Umut var, çünkü

Beşiktaş’ta özgüven yetersizliği çok açık belli, ama bir gizil güç (potansiyel) taşıyor.

Bu gücün işaretlerini ikinci yarıda gördük. Sağ kanat Hilbert’e verilince, Veli orta alanı Necip’ten alıp toparlayınca rakibinin sık sık üstüne gelmesini durdurdu Beşiktaş. Ve kendini bulmaya çabalayan Mustafa’nın, Almeida ve Olcay ile kurduğu uyum artı değerler üretti. Örnek hücum düzenlemeleri yaptılar. Savunmadaki sorun yaratan uyumsuzluk, ikinci yarıda hücumların artmasından ötürü giderek görülmez oldu.

Beşiktaş savunmada uyumunu, hücumda hızını artırmak ve buna süreklilik kazandırmak zorunda. Bu eksikleri yüzünden henüz lige hazır değil.Hücumda çok adamlı baskın ataklar kovalamalı, oyunu önde sıkıştırmaktan kaçınmalı. Çünkü dar alan oyununu beceremiyor.

Bir büyük sorun

Beşiktaş aradığı oyunu yakalasa bile sorunu tümüyle ortadan kalkmayacak...

Hilbert ya da Fernandes yoksa, hücumda Almeida-Mustafa ikilisinden biri bile olmaz ise, solda oynayacak yeterli adam bulunamazsa, Beşiktaş etkili bir kimlik bulsa da ona süreklilik kazandıramaz. Sağ ve sol savunmaya, hücuma ve orta alana takımın ‘oyun düzeyinin düşmesini önleyecek’ ikinci adamlar gerekli.

Ya transfer ile ya da içeriden bir çözüm mutlaka üretilmeli.

Uğur Boral bir hücum gücü mü değil mi karar vermek zor. Çünkü hızı ile elde ettiği avantajı topu çabuk kullanmayarak yitiriyor! İsmail düzelip görevi alsa da o bölgenin yeterli ikinci adamı yok henüz. Belki Emre!

Olcay ve Oğuzhan ünü oranında iş yapmayan yıldızlardan çok daha yararlı çizgide. Zaman onları çabuk geliştirirse Beşiktaş çok şey kazanacak.

Holosko... Keçiboynuzu örneği... Verim tadı kıt, dağınık bir oyuncu. Boş alanları iyi kullandığına inanıyoruz. Ama artık boş alan veren rakipler pek yok. Ayrıca bu adamın vuruş becerisi de sınırlı. Günün koşullarına göre yararlanılabilecek bir adam.

Ve bir daha Quaresma

Galatasaray’ın yıllık 2 milyon 900 bin avro + maç başına 25 bin avroya anlaştığı Melo, Quaresma kadar kazanabilmek için garanti parasının üzerine 32 maç daha oynamak zorunda! Söyleyin hangisi hak ediyor?

Ve Quaresma 3 milyon 750 bin avroyu bugünkü duruma göre hiç oynamadan alacak bu yıl!

O zaman bu adam depoda bekletilmemeli, vitrine konmalı... Hazırlanmalı ve hatta gerekirse oynatılmalı!

Bununla sakın kendimle çeliştiğim sanılmasın. “Satılana değin” diyorum. Hem bakarsınız verimlileşir!

BIKTIK, USANDIK

l Kulüplerin resmi sitelerinde hemen her gün bir haber yalanlaması görmekten bıktık usandık.